menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sosyal değişim, sosyal iklim ve yapay zekâ

15 20
29.06.2025

Prof. Dr. Burak Gönültaş

S. Cumhuriyet Üniversitesi, Suçla Mücadele Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü

mburakgonultas2@gmail.com

Tabii ki yapay zekâ millî güvenliğe, işlerimizin kolaylaşmasına ve hizmetlerin hızlanmasına yardım ediyor. Neticede bu bir araçtır ve kullanım şekline göre de sonuç değişecektir. Ancak şu bilinmeli ki, bu teknolojinin gelişmesindeki asli sebep, insanlardan toplanan bilgilerin onları daha çok tükettirmek için nasıl amaca matuf-kişiye özel kullanılacağını bulmaktır. İşte bu hırs ve takıntı, yapay zekâyı ortaya çıkardı!

Toplum olarak ciddi bir “toplumsal afallama” yaşıyoruz. Bir de bunun üstüne acımasız bir şekilde yaklaşan yeni bir sosyal değiştirici ile karşı karşıyayız: Yapay zekâ…

Günümüzün en karakteristik özelliği, değişimin hızlılığı ve acımasızlığıdır.

Toplumumuzu hızla dönüştüren ve beşerî varlığımızı tehdit eden son dönemdeki gelişmelerin hissedilir şekilde gözümüze çarpan bazı semptomları var. Sosyal problemler, kendini tabiat olaylarında olduğu gibi “elle tutulur, gözle görülür” bir şekilde göstermez. Bir bina çökecekse, önce kolonlarından çatlar, sizler bunu görürsünüz ve tedbir alırsanız zarar görmezsiniz.

Sosyal bilimlerin gelişimine bakarsanız (A. Comte’un sosyal fizik vs.), sosyal problemler ve çözümleri de hep tabiat olaylarının oluşumlarına yapılan analojilerle tanımlanmaya ve formülize edilmeye çalışılmıştır. Ancak sosyal problemlerin ve arka planının, tabii olaylar gibi matematiksel bağlarla ilişkilendirilemeyen kendine has bir karakteri vardır: Beşerî konular, bütünüyle, deneme-yanılma ile tahlil edilerek tanımlanmaya ve böylece rasyonelleştirilmeye (yani akla uydurulmaya) çalışılırsa insan gibi ulvi ve karmaşık bir yapıya, geriye dönüşü olmayan zararlar verilebilir. Çünkü gerçekten anlamakta ve anlamlandırmakta gücümüzün yetmeyeceği değişik problemlerle karşı karşıya kalıyoruz.

Sosyal problemler, belki çeşitli şekillerde kendini belli edebilir, ancak bunlar da belli bir okuma becerisine ve irfana sahip olmakla anlaşılabilir. Böyle olursa, “Bu problemin kaynağı ne olabilir?” sorusuna cevap arayabiliriz. Kısacası, beşerî yapımız tamamıyla dene-yanıl yöntemiyle anlaşılabilecek bir karakterde değildir. Onu en iyi bilen, onu yapandır ve kendi hâline bırakmamıştır. Beşerî hayatın esaslarını bulmak için sıkıntı ve acı çekmeye mahal vermemiştir. Beşeriyetin kural ve değerlerini dene-yanıl yaparak belirlemeye de gerek yoktur. Dene-yanıl bir süreçtir ve bu nazik-muhtaç karakter anlaşılana kadar pek çok insan zarar görür, görmüştür, görecektir. Belki de bu hassas duruma binaen ilk insan, aynı zamanda bir Peygamber olmuştur. Asırlardır peygamberler ve onların vârisleri olan büyük âlimler, beşeriyete hep rehberlik etmişlerdir.

TOPLUMSAL AFALLAMA

Sosyal problemler her kesimden insanın kendi ocağına düşen ateşler sebebiyle son dönemde sıkça muzdarip olduğu bir “tartışma alanı” hâline geldi. Neye sahip olursak olalım ya da hangi konumda-makamda olursanız olun, her ortamda bu problemler kendini belli ediyor: Kalabalıkta yalnızlık, depresyon, çocuklardan ve gençlikten şikâyet, aile çatışmaları, tek başına yaşayan yaşlılarda artış, boşanmalar, ahlaksızlık, dolandırıcılık, annesine babasına saldıran evlatlar, tanımadığı insanları bıçaklayanlar, güçsüzü ezme, pervasızlık…

Bunlar son dönemde daha görünür oldu. Şöyle ki, aynen vücudun bağışıklık sisteminde olduğu gibi bu sisteme sürekli bir bombardıman olması, kontrol edilen ne kadar mikroorganizma varsa onların ortaya çıkmasını ve vücudu ele geçirmesini kolaylaştırabilir. Bu sebeple insanın en elzem ihtiyacı, öncelikle hayatta kalmak olur. Sonrasında ilk iş ise, bağışıklık sisteminin neden bozulduğunu araştırmak olmaktadır.

Benzer şekilde bazı semptomlarla kendini gösteren ve gitgide sosyal bağışıklığı işlemez hâle getirecek gibi görülen bu problemlerin zararlarını öncelikle önlemek (yani ailemizi, çocuklarımızı esirgemek), sonrasında ise ortaya çıkış şartlarını........

© Türkiye