menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’de Orman Yangınlarının Güvenlik Boyutu: Sabotaj, Dış Müdahale ve Devletin Refleksi Üzerine Bir İnceleme

10 0
28.07.2025

2025 yılı Temmuz ayında, Türkiye’nin farklı bölgelerinde çıkan orman yangınları, tesadüfle açıklanamayacak bir eş zamanlılık göstermiştir. Uşak, Muğla, Aydın, İzmir, Bursa, Sakarya, Karabük ve Eskişehir gibi farklı iklim kuşaklarına ve coğrafi yapılara sahip şehirlerde, neredeyse aynı gün içinde çıkan yangınlar, yalnızca meteorolojik faktörlerle açıklanamayacak bir tablo ortaya koymuştur. Örneğin Uşak’ın Sivaslı ilçesinde çıkan yangın ile eşzamanlı olarak Muğla’nın Köyceğiz ilçesi, Aydın’ın Nazilli kırsalı, Bursa’nın Kestel ilçesi, Karabük Yenice ormanları ve Eskişehir’in Mihalıççık bölgesinde başlayan yangınlar; olağan hava sıcaklıklarının ötesinde bir koordinasyon şüphesi yaratmıştır[^1]. Bu yangınların aynı günlerde başlaması, farklı illerdeki ormanlık alanların benzer yöntemlerle hedef alınması, yangın çıkarma girişimlerinin organize bir şekilde yürütüldüğü ihtimalini gündeme getirmiştir.

Bu gelişmeler ışığında, Türkiye’de orman yangınlarının sadece doğal afet olarak değil, aynı zamanda ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmesi gerektiği daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır. Sabotaj ihtimali, terör örgütlerinin yangını bir mücadele yöntemi olarak kullanma pratiği ve hatta dış istihbarat servislerinin dolaylı yöntemlerle bu tür çevresel felaketleri tetiklemesi, artık yalnızca komplo teorisyenlerinin değil, ciddi stratejik araştırma kuruluşlarının da gündemindedir. Örneğin geçmişte PKK bağlantılı olduğu iddia edilen “Ateşin Çocukları İnisiyatifi” adlı oluşumun bazı orman yangınlarını üstlenmiş olması, bu şüpheleri besleyen örneklerden biridir. Bu bağlamda, orman yangınlarının politik ekonomi, güvenlik, istihbarat ve sosyolojik sabotaj eksenlerinde incelenmesi gerekmektedir.

Orman yangınlarının eş zamanlı olarak farklı şehirlerde meydana gelmesi, doğa olaylarının olağan akışı içinde nadiren rastlanan bir durumdur. Elbette Türkiye’nin birçok bölgesi yaz aylarında benzer iklim koşullarına maruz kalmakta; sıcaklık artışı, düşük nem oranı ve rüzgâr gibi meteorolojik etkenler birden fazla noktada aynı anda yangın riskini artırmaktadır. Ancak 2025 yılında yaşanan yangın dalgasında olduğu gibi, aynı gün içinde Uşak, Muğla, Aydın, Bursa, Karabük ve Eskişehir gibi coğrafi ve iklimsel farklılıklar taşıyan bölgelerde neredeyse eş zamanlı yangınların çıkması, rastlantıdan öte bir senkronizasyonu işaret etmektedir. Bu noktada “eşzamanlılık” sadece tarihsel değil, saat düzeyinde de dikkat çekici bir çakışmayı barındırmaktadır. Özellikle yangınların çoğunun insan erişiminin kolay olduğu, yerleşimlere yakın, tarımsal üretimi ya da turistik değeri yüksek bölgelerde başlaması, bu olayların planlanmış bir stratejinin parçası olabileceğini düşündürmektedir.

Yangınların aynı anda çıkmasının teknik açıklamaları genellikle yetersiz kalmaktadır. Meteorolojik değerlendirmeler, örneğin yangınların başladığı günlerde “aşırı sıcak hava dalgası” veya “lodos etkisi” gibi açıklamalarda bulunur. Bu faktörlerin yangının yayılmasında etkili olduğu şüphesizdir. Ancak asıl mesele, bu yangınların ilk çıkış anı ve noktalarının rastgele olup olmadığıdır. Örneğin, Temmuz 2025’te çıkan yangınların çoğunda ilk alevin başladığı bölgeler, ormanlık alanların iç kısımlarında değil; yol kenarları, orman girişleri, piknik alanları gibi insan erişiminin mümkün olduğu yerlerde meydana gelmiştir. Bu durum, yangınların doğal nedenlerden çok insan eliyle çıkarıldığına dair kuvvetli bir işaret oluşturmaktadır. Ayrıca yangın söndürme ekipleri, bazı yangınlarda “birden fazla ateşleme noktası” tespit edildiğini bildirmiştir. Bu da, yangınların aynı kişi ya da kişiler tarafından aynı anda çıkarıldığını düşündüren kritik bir veridir[^2].

Bu tür vakaların analizinde, özellikle hibrit savaş stratejileri ve düşük yoğunluklu çatışma modelleri dikkate alınmalıdır. Literatürde bu tür saldırılara “yeşil terör” veya “çevresel sabotaj” adı verilmektedir. Sabotaj amaçlı çıkarılan yangınlar, klasik terör eylemlerine kıyasla daha az riskli ama etkisi daha yaygın olabilmektedir. Terör örgütleri ya da istihbarat güdümlü yapıların, düşük maliyetle yüksek zarar verebilecek bu yöntemi tercih etmesi şaşırtıcı değildir. Üstelik bu tür eylemlerin faillerinin tespiti zor, kanıtlanması ise neredeyse imkânsızdır. 2025 yangınlarının eş zamanlılığı göz önünde bulundurulduğunda, bu olayların sadece doğanın öfkesi değil, aynı zamanda sistematik bir taktiğin sahaya yansıması olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu doğrultuda yapılacak analizlerde klasik yangın istatistiklerinin yanı sıra coğrafi bilgi sistemleri (GIS), zaman/mekân analizleri, istihbarat raporları ve sosyal medya izleme araçları da kullanılmalıdır.

Günümüzde savaş ve saldırı biçimleri, artık yalnızca askeri müdahalelerle değil; ekonomik, siber, psikolojik ve çevresel araçlarla da yürütülmektedir. Bu kapsamda “hibrit savaş” kavramı, askeri literatürden çıkarak siyaset bilimi ve güvenlik çalışmaları alanlarında merkezi bir yer edinmiştir. Hibrit tehditler, geleneksel olmayan yöntemlerle bir ülkenin iç istikrarını bozmayı, kaynaklarını tüketmeyi ve kamu düzenini sarsmayı amaçlayan çok katmanlı stratejilerdir. Bu stratejiler içerisinde orman yangınları gibi çevresel sabotaj yöntemleri, doğrudan çatışma gerektirmeyen ama ağır maliyetler doğuran etkili araçlar arasında yer almaktadır[^3]. Yangınlar; turizm gelirlerinin düşmesi, orman ürünleri sektörünün zarar görmesi, köy ve kırsal bölgelerde yaşayan halkın tahliyesi ve kamu yönetiminin kapasite sınavı gibi çok boyutlu krizleri beraberinde getirebilir.

Dış müdahale olasılığı söz konusu olduğunda, doğrudan askeri saldırıdan çok, istihbarat servisleri aracılığıyla yürütülen “örtülü operasyonlar” ön plana çıkmaktadır. Dış istihbarat servislerinin, hedef ülkedeki hassas bölgelerde kamuoyu üzerinde baskı kurmak, iç huzursuzluğu tetiklemek veya hükümeti başarısız göstermek amacıyla dolaylı sabotaj yöntemlerine başvurduğu tarihsel örneklerle sabittir. Bu bağlamda Türkiye’nin ormanları yalnızca doğal varlık değil, aynı zamanda jeopolitik değeri yüksek alanlardır. Özellikle Batı Anadolu ve Akdeniz bölgesindeki ormanlık alanlar, hem enerji yatırımlarına yakınlıkları hem de sınır ötesi göç güzergâhlarına yakın olmaları açısından stratejik öneme sahiptir. 2025 yılında çıkan yangınların bu bölgelerde yoğunlaşması, rastlantısal değil, bilinçli bir seçim olarak da değerlendirilebilir. Bu tür örtülü müdahaleler, genellikle yerel işbirlikçiler, taşeron gruplar veya terör örgütleri aracılığıyla sahaya yansıtılır; böylece doğrudan bir ülkeyi suçlamaya yönelik kanıt bırakılmaz.

Türkiye’ye yönelik olası hibrit tehditlerin ciddiyeti, son yıllarda giderek daha fazla uzman tarafından dile getirilmektedir. NATO’nun 2020 tarihli Hybrid Threats Handbook adlı dokümanında, çevresel sabotajlar, kritik altyapıya yönelik tehditler arasında açıkça tanımlanmıştır[^4]. Türkiye gibi jeopolitik anlamda önemli, çok kutuplu dış politika yürüten ülkelerin bu tarz saldırılara açık hedef olduğu vurgulanmaktadır. Ancak mevcut durumda Türkiye’de orman yangınlarının dış müdahale boyutuna dair sistematik bir devlet söylemi veya kamuya açık teknik analiz eksikliği göze çarpmaktadır. Oysa dış istihbarat servislerinin bu tarz düşük yoğunluklu ama yüksek etkili eylemlerle, Türkiye’nin iç kamuoyunu etkilemeyi hedeflemesi olasılık dahilindedir. Bu nedenle orman yangınları artık sadece Orman Genel Müdürlüğü ya da belediyelerin meselesi değil; Milli Savunma Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Politikaları Kurulu’nun da ilgi alanı içinde değerlendirilmelidir.

Terör örgütlerinin taktik repertuarı zamanla değişim göstermekte; doğrudan silahlı saldırılardan dolaylı sabotaj yöntemlerine yönelmektedir. Bu bağlamda orman yangınları, özellikle kırsal bölgelerde faaliyet gösteren örgütler için düşük riskli ama yüksek etki potansiyeline sahip bir taktik araç haline gelmiştir. Türkiye’de bu stratejinin en çok öne çıkan uygulayıcısı, 1980’lerden bu yana faaliyet gösteren PKK’dır. Örgütün doğrudan üstlenmediği ancak bağlantılı alt gruplar üzerinden sahiplendiği orman yangınları, hem ekonomik zarara neden olmak hem de devleti “doğrudan koruyamadığı alanlar” üzerinden itibarsızlaştırmak amacıyla kullanılmıştır. Yangınlar, aynı zamanda örgütün “her yerde varız” algısı yaratmasına da hizmet etmektedir.

Bu bağlamda, “Ateşin Çocukları İnisiyatifi” adıyla bilinen yapı dikkat çekicidir. Bu inisiyatif, özellikle 2019–2021 arasında birçok orman yangınını sosyal medya platformları ve örgüte yakın kaynaklar aracılığıyla üstlenmiş; yangınları “intikam eylemi” olarak nitelendirmiştir. Grup tarafından yayımlanan bazı açıklamalarda, “devletin sömürüsüne karşı doğayı silaha çevirdik” gibi ifadeler yer........

© Turkish Forum