Laiklik, Anayasa ve Miras Hakkı: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ortaçağcı Hutbesi
Cumhuriyetin en temel sütunlarından biri olan laiklik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri arasında yer almaktadır. Bu ilke, yalnızca devlet ile dini kurumların ayrılığı anlamına gelmez; aynı zamanda kadın-erkek eşitliği, hukuk güvenliği ve toplumsal barışın da güvencesidir. 15 Ağustos 2025 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okutulan Cuma hutbesi, bu temel ilkeye açıkça aykırı bir içerik barındırmıştır. Hutbede yer alan ifadeler, Türk Medeni Kanunu’nun kadın-erkek kardeşler arasında eşit miras paylaşımı ilkesini hedef almıştır.
Hutbede şu ifadeler yer almıştır:
“Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahî adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır.”
Bu söylem, Medeni Kanun’un 495. maddesi ve devamındaki miras hükümlerine aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti, 1926’da İsviçre Medeni Kanunu’ndan uyarladığı düzenleme ile kadınlara mirasta erkeklerle eşit hak tanımış; dini referanslı eşitsiz uygulamaları ortadan kaldırmıştır. Bugünkü hutbe ise, bu kazanımların geriye götürülmesi yönünde bir çağrı niteliği taşımaktadır.
Cumhuriyet devrimleri, kadınların toplumsal, siyasal ve hukuki konumunu eşit yurttaşlık statüsüne taşımak için gerçekleştirilmiştir. Diyanet’in hutbesi, bu devrimlerin ruhuna ve Anayasa’nın temel ilkelerine ters düşmektedir.
I. Diyanet’in Hukuki Statüsü ve Laiklik İlkesi
Diyanet İşleri Başkanlığı, 1924’te kurulmuş ve bugün Anayasa’nın 136. maddesi ile varlığını sürdüren bir kurumdur. Görevi, “toplumu din konusunda aydınlatmak” olarak tanımlanmıştır. Ancak, bu görev Anayasa’nın laiklik ilkesiyle sınırlıdır; Diyanet, yasaların yerine geçebilecek veya yasaları dini ölçütlerle değiştirecek beyanlarda bulunamaz.
Laiklik ilkesi, devletin tüm vatandaşlarına eşit mesafede durmasını, hiçbir dini görüşü resmi veya üstün kabul etmemesini gerektirir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” tanımı, hukukun kaynağının akıl, bilim ve demokratik irade olduğunu vurgular. 15 Ağustos hutbesi ise, dini bir kuralı sivil hukuka üstün göstererek Anayasa’nın özüne aykırı bir tutum sergilemiştir.
Hukuki açıdan bu durum, Anayasa Mahkemesi içtihatlarında “laiklik karşıtı eylem” olarak değerlendirilebilecek niteliktedir. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesinde düzenlenen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçu açısından da incelemeye açıktır; zira bu hutbe, kadın-erkek eşitliği konusunda toplumsal gerilim yaratabilecek potansiyele sahiptir.
II. Diyanet Hutbesi: Hukuki Bir Tartışmadan Fazlası – Uygarlık ile Ortaçağ Arasındaki Çatışma
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 15 Ağustos 2025 tarihli hutbesi, yalnızca hukuki düzlemde değerlendirilip geçilemeyecek bir olaydır; bu metin, uygarlık ile ortaçağ zihniyetinin günümüzdeki keskin çatışmasının somut bir yansımasıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, akıl ve bilimin rehberliğinde şekillenen bir hukuk düzeni inşa etmiş; kadın-erkek eşitliğini anayasal güvence altına almıştır. Buna rağmen Diyanet, söz konusu hutbede dini normları, modern hukukun ve laik anayasal düzenin........
© Turkish Forum
