CHP’nin Varlık Sebebi Atatürkçülük ve Bunun Karşıtı Olan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)
CHP’nin : “Yeni Anayasa” ve “ Çözüm Komisyonu” ile İlgili Tutumu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Geleceği Üzerine Bir İnceleme
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi olarak tarihsel misyonunu Atatürk ilke ve inkılaplarını yaşatmak, çağdaşlaşma hedeflerine sahip çıkmak ve üniter, laik ulus-devlet modelini korumak olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda CHP yalnızca bir siyasi organizasyon değil, aynı zamanda bir rejim partisidir. Kuruluş amacı, devletin ideolojik temelini oluşturan altı ok ilkesini hayata geçirmektir. Ancak günümüzde bu tarihsel rol, küresel ve bölgesel jeopolitik gelişmeler ışığında ciddi bir sınavdan geçmektedir.
Özellikle ABD öncülüğünde planlanan ve 2000’li yıllarda hız kazanan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), yalnızca bir dış politika açılımı değil, aynı zamanda içeride toplumsal ve anayasayı değiştirerek, etnik ve ümmet temelli yeni devlet kurmayı hedefleyen geniş kapsamlı bir mühendislik projesidir. BOP’un temel hedefi, bölgedeki geleneksel ulus-devlet yapılarının yerine daha esnek, çokkimlikli ve Batı çıkarlarına uygun yapıların kurulmasıdır. Bu bağlamda Türkiye gibi güçlü ulus-devletlerin dönüştürülmesi, projenin stratejik önceliklerindendir.
BOP’un uygulanabilirliği, yerel siyasi aktörlerin bu projeye destek vermesi veya en azından direnç göstermemesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu bağlamda Türkiye’deki siyasal partilerden özellikle CHP’nin tutumu büyük önem taşımaktadır. CHP’nin bu projeye dolaylı ya da doğrudan onay vermesi, sadece bir ideolojik sapma değil, aynı zamanda kendi tarihsel meşruiyetini ve varlık nedenini reddetmesi anlamına gelecektir. Bu da partiyi hem tabanı nezdinde hem de tarih önünde ciddi bir krize sürükleyecektir.
CHP, 9 Eylül 1923’te Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde “Halk Fırkası” adıyla kurulmuş ve 1924’te “Cumhuriyet Halk Fırkası” adını almıştır. 1935 yılında kabul edilen parti programında altı ok ilkeleri resmi hale getirilmiştir: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik ve Milliyetçilik. Bu ilkeler, hem partinin hem de devletin temel değer sistemini oluşturmuştur. CHP, bu ilkeler sayesinde sadece bir siyasi parti değil, aynı zamanda bir “devlet kurucu yapı” haline gelmiştir.
Atatürkçülük, bireyin devlet karşısında edilgen bir varlık değil; özgür birey olarak, devletin de altı oktaki temel idealleri savunarak birlikte var olduğu bir siyasal düzendir. Bu anlayışa göre birey ancak akıl, bilim, laiklik ve millet bütünlüğü çerçevesinde özgürleşebilir. CHP’nin bu tarihsel pozisyonu, Batı tipi bir seküler ulus-devlet modelinin Türkiye’de yerleşmesini sağlamıştır. Bu yönüyle CHP, bölge coğrafyasında istisnai bir modernleşme deneyiminin taşıyıcısıdır.
Ancak 1980 darbesi sonrası dönemde, parti önce kapatılmış sonra 1992’de yeniden açılmıştır. Bu süreçte ideolojik omurgasında zayıflamalar meydana gelmiştir. 1990’lardan itibaren sosyal demokrat bir kimlik arayışı, Avrupa Birliği reformlarına ( devletin çözülme) destek ve kimlik siyasetini tolere eden yaklaşımlar CHP’yi kurucu felsefeden uzaklaştırmıştır. Bu ideolojik flu’luk, özellikle genç kuşaklarda partiye yönelik aidiyet krizine neden olmuştur.
CHP’nin tarihsel kimliğini ve Atatürkçü çizgisini koruması, yalnızca siyasi bir gereklilik değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası açısından da elzemdir. Aksi takdirde CHP, kendi kurduğu devlete karşı konumlanan bir yapı gibi algılanacak, varlık nedenini ve meşruiyetini yitirecektir. Böyle bir hataya bulaşmak, partinin varlık sebebini ortadan kaldırır ve tarihsel mirasını inkâr eden bir çizgiye savrulmasına neden olur.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), özellikle 11 Eylül 2001 sonrası dönemde ABD’nin küresel stratejisi çerçevesinde şekillendirilmiş bir dış politika girişimidir. Projenin temel amacı, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya’da yer alan yaklaşık 22 ülkenin sözde :“demokratikleştirilmesi, sınırlarının yeniden düzenlenmesi ve Batı eksenli “ılımlı İslam” kavramı “ etrafında yeniden dizayn edilmesidir. ABD’nin 2002 Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde yer alan “rejim değişikliği” doktrini, bu projeyi yalnızca bir dış politika doktrini değil; aynı zamanda bir emperyal “medeniyet mühendisliği” olarak da tanımlamıştır (Fuller, 2008).
BOP kapsamında bölgesel aktörlerin iç yapılarına müdahale edilerek, mevcut anayasal sistemlerin değiştirilmesi ve çok kimlikli, federatif yapılara yönelmeleri hedeflenmiştir. Bu kapsamda etnik kimliklerin, dini mezheplerin ve yerel grupların siyasal sistem içinde özerk yapılarla temsil edilmesi önerilmiştir. Bu anlayış, modern ulus-devlet modeline doğrudan bir saldırıdır. Türkiye gibi üniter yapısını büyük ölçüde Lozan Antlaşması ile garanti altına almış bir ülke için bu dönüşüm, sistemin temel direklerinin yıkılması anlamına gelir (Oran, 2001).
Türkiye’nin BOP içindeki konumu, hem model ülke olarak gösterilmesi hem de uygulama alanı olması bakımından çelişkili bir konumdadır. 2004 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “BOP Eşbaşkanıyım” ifadesi, Türkiye’nin projeye angajmanını açıkça göstermektedir. Bu devam eden süreçte “Kürt Açılımı”, “Çözüm Süreci”, “Yeni Anayasa” gibi kavramlar kamuoyunda sıkça dillendirilmiştir. Tüm bu hamleler, BOP’un Türkiye ayağını oluşturan ve ülkenin üniter yapısını değiştirmeyi ve federasyonu hedefleyen araçlar olarak yorumlanabilir (Zucchino, 2004).
CHP’nin bu süreçteki tutumu genellikle reaktif, yani olaylara tepki veren nitelikte olmuştur. Parti, “açılım” ve “çözüm” süreçleri gibi konularda çoğu zaman net bir ideolojik duruş sergilemekten uzak kalmış; süreci tam anlamıyla desteklemese de alternatif bir model de geliştirememiştir. Bu durumsallık, CHP’nin BOP karşısındaki konumunu muğlaklaştırmıştır. Oysa CHP’nin tarihsel görevi, yalnızca muhalefet etmek değil; aynı zamanda bu tür küresel projelere karşı milli bir paradigma üretmek olmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, özellikle ilk dört maddesiyle, 10., 66., maddeleri ile devletin kurucu felsefesini ve rejim karakterini açıkça tanımlar. Bu maddelerde Cumhuriyet rejiminin değiştirilemezliği, laiklik ilkesi, Türk Milleti tanımı ve resmi dilin Türkçe olması gibi temel esaslar güvence altına alınmıştır. Bu maddeler sadece hukuki düzenlemeler değil, aynı zamanda Atatürk ilke ve devrimlerinin anayasal ifadesidir. Bu nedenle bu ilkeler, CHP için de varlık gerekçesinin temelini oluşturur. Çünkü parti, bu anayasal kimliğin fikir babası ve kurucusudur.
Son 20 yılda “sivil -yeni anayasa” söylemiyle gündeme getirilen radikal değişiklik talepleri ise, bu temel ilkeleri hedef almıştır. Özellikle “Türk milleti” kavramının yerine “Türkiye halkı” ifadesinin önerilmesi, “resmi dil” meselesinin esnetilmesi ve “anayasal vatandaşlık” gibi kavramların........
© Turkish Forum
