menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CHP’nin Pinokyo Masalı: Halkın Gözünden Bir Gerçeklik Denemesi

11 0
13.10.2025

Bir zamanlar “Halkın Partisi” denirdi CHP’ye. Atatürk’ün kurduğu, halkın alın terinden, Cumhuriyet’in köklerinden doğan bir siyaset anlayışı vardı. Şimdi bakıyorsun, sanki siyaset değil de reklam ajansı olmuş. Bir yanda ABD’nin, öbür yanda İngiltere’nin siyasi PR ofisleriyle aynı lisanı konuşur hâle gelmiş.
Brüksel’de bir etkinlik yapılıyor, “Avrupa gölge başkan İmamoğlu’nu tanısın” diye. E tanıttınız da ne oldu? Yığma da olsa birkaç kişi geliyor, alkış çalıyor, sonra herkes kahvesini içip gidiyor. Çünkü millet artık kandırılacak yaşta değil.
Atatürk’ün çizdiği yoldan sapınca, halka güven veren bir parti değil, “iktidar karşıtı bir reklam markası”na dönüşüyorsun. CHP bugün tam da bu çıkmazda.

ATATÜRK’ÜN PARTİSİNDEN REKLAM AJANSINA

Bir ülkenin tarihinde bazı anlar vardır ki, o anlar bir milletin karakterine mühür gibi kazınır. Cumhuriyet’in kuruluşu, işte o anlardan biridir.
Bir ulus, yıkıntılardan doğmuş; yedi düvelin işgaline karşı dimdik durmuş; küllerinden yeniden doğmuştur.
Ve o doğuşun kalbinde bir fikir, bir umut, bir irade vardı: Atatürk’ün halkla kurduğu bağ.

O bağ, sadece bir siyasi örgütlenmenin değil, bir millet bilincinin mayasıydı. “Halkın Partisi” denildiğinde, o halk gerçekten o partinin sahibiydi.
Kasabalarda, köylerde, şehirlerde partinin ismi anıldığında, insanlar bir tabeladan değil, bir ideali hatırlardı.
O ideali anlatmaya kelimeler yetmezdi; çünkü o ideal, kanla, alın teriyle, fedakârlıkla yoğrulmuştu.

Fakat zaman değişti. Değişen sadece dünya değil, insanların iç sesi de oldu.
Bir vakitler halkın yüreğinde filiz veren o parti, zamanla bir “elit kulübü”nün malı hâline geldi.
Artık halkın diliyle değil, bürokrasi ve vitrin diliyle konuşuluyordu.
Anadolu insanı o dili anlamaz oldu; çünkü o dilde samimiyet değil, hesap vardı.

Yıllar geçtikçe, o halkın partisi sanki halktan utanır hâle geldi.
Bir zamanlar köylünün, işçinin, emekçinin yanında duran o ruh, şimdi şehir plazalarının soğuk cam duvarlarının ardında sıkıştı.
Siyaset, bir dava olmaktan çıktı; bir kariyer planına dönüştü.

Ve derken bir gün, “yenilenme” adıyla yeni bir dönem başladı.
Artık ideoloji değil, “imaj” konuşuluyordu.
“Çağdaş görünmek” bir felsefe değil, bir kampanya meselesi olmuştu.
Parti binasının duvarlarında Atatürk’ün portresi hâlâ asılıydı ama gözlerinin ardındaki anlam, kimsenin gündeminde değildi.

Yeni çağın sihirli sözcüğü “algı yönetimi”ydi.
Böylece bir zamanlar halkın dertleriyle yoğrulan siyaset, bir reklam ajansının masa başında ürettiği sloganlara teslim edildi.
Yabancı danışmanlar, yerli stratejistler, medya planlamacıları… Herkes konuşuyor, herkes öneri veriyordu ama halk susturulmuştu.

Atatürk’ün “tam bağımsızlık” dediği ilke, bir seçim afişinin altına sıkıştırılmış bir nostalji cümlesine dönüştü.
Artık “bağımsızlık” derken bile dış finansörlerin raporlarına bakılıyordu.
Bir milletin kurtuluş destanı, “herşey güzel olacak” ( herşey benim için güzel olacak) PR sunumlarına malzeme olmuştu.

Köylü bu durumu görüyor, ama söylemiyordu.
Şehirli genç, hissediyor ama adını koyamıyordu.
Fakat halkın sessizliği aldanış değildir; o, sabrın sesidir.
Ve sabır, bir gün fırtınaya dönüşür.

Anadolu’nun köylerinden, kasabalarından, kentlerinden yükselen o sessiz mırıltı büyümeye başladı:

“Atatürk’ün kurduğu parti bu muydu?”

Bu, bir sitemden çok bir uyanıştır.
Çünkü millet, kendi öz evladının kendine yabancılaştığını fark etti.
Bir parti, Atatürk’ün halkçı ruhunu bıraktığında, artık sadece tabelası kalır; içi boşalır.

Bugün o partinin toplantılarında, halkın adı hâlâ geçiyor.
Ama o “halk”, salondaki birkaç danışmanın zihin haritasında bir “hedef kitle”ye indirgenmiş durumda.
Artık insanlar sayılarla, yüzdelerle, “trend analizleriyle” ölçülüyor.
Oysa Atatürk’ün gözünde halk bir rakam değil, bir ruhtu.

Bir zamanlar halkın önünde yürüyenler, şimdi halkın arkasından konuşuyor.
Bir zamanlar Anadolu’yu karış karış dolaşanlar, şimdi Avrupa salonlarında gölge başkan İmamoğlu’nu tanıtım peşinde ( Halbuki ABD- İngiltere zaten siyasi Pinokyo İmamoğlu’nu tanıyor- “kullanışlı aptal “ gibi zaten pazarlıyor) .
Bir zamanlar “bağımsız Türkiye” diyenler, şimdi “uyumlu Türkiye” sözünü alkışlıyor.

Ne acıdır ki, bir partinin modernleşme hevesi, onu halktan koparmışsa, o artık modern değil; yabancılaşmıştır.
Çünkü modernlik, halkın değerlerini inkâr........

© Turkish Forum