menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Alaska Zirvesi ( II. Yalta) : Ukrayna ve Küresel Stratejik Dengeler Üzerine Analiz

6 15
15.08.2025

Zirve, özellikle Trump ve Putin’in öngörülemez tarzları üzerinden şekillenmiş ve masada görünen barış arayışlarının ardında uzun vadeli stratejik hedefler, psikolojik üstünlük ve zaman kazanma çabalarını barındırmaktadır.

Ukrayna, bu süreçte yalnızca bir çatışma sahası değil, aynı zamanda enerji güvenliği, ticaret rotaları ve bölgesel denge açısından merkezi bir rol üstlenmektedir. Alaska zirvesi, Ukrayna’nın egemenliği ve Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisi üzerinde belirleyici sonuçlar doğuracak bir dönemeçtir. Bu nedenle, masadaki müzakereler ve stratejik hamleler yalnızca diplomatik bir süreç değil, küresel güç dengelerinin yeniden yazıldığı bir laboratuvar olarak ele alınmalıdır.

Aktör Profilleri: Trump ve Putin

Donald Trump, klasik anlamda bir devlet adamı değil, uluslararası ilişkilerde “kısa vade de iş bitirici” olarak tanımlanabilecek bir figürdür. Onun dış politikası, ideolojik bir dava veya uzun vadeli stratejik hedefler üzerine değil, pazarlık ve marka stratejisi temeline oturmaktadır. “24 saatte çözerim” veya “büyük anlaşmalar yaparım” gibi vaatler, politika değil, pazarlık kozu ve kamuoyuna yönelik bir stratejik iletişim aracıdır. Trump, masada müttefikleri çoğunlukla yan parseller olarak değerlendirmektedir; ana hedefi, kendi stratejik üstünlüğünü güvenceye almak ve kişisel marka değerini artırmaktır. Bu yaklaşım, zirvede müttefiklerin endişelerini veya Avrupa’nın çıkarlarını ikincil plana itme potansiyeline sahiptir (Wall Street Journal, 2025).

Vladimir Putin ise tamamen farklı bir stratejik profil çizmektedir. O, bir “ kısa vade de iş bitirici” değil, bir diplomatik ve politik satranç”” ustasıdır. Masaya oturmasının amacı, barış görüşmesi yapmak değil, sahada elde ettiği kazanımları diplomatik olarak tescil ettirmektir. Putin’in stratejisi, iki boyutlu bir oyun üzerine kuruludur: askeri sahada üstünlüğü sağlamak ve diplomatik masada psikolojik baskı ile rakipleri yıpratmak. Bu yaklaşımın temelini “ Sabırlı , Zamana Yayan Yıpratma Doktrini” oluşturur; Batı’nın sabırsızlığı ve stratejik aceleciliği, Rus lider için en güçlü kozlardan biridir. Zamanın Putin lehine işlediği gerçeği, onun uzun vadeli planlarını daha da güçlendirmektedir (Council on Foreign Relations, 2025).

Zirvenin formatı ve aktörlerin masadaki konumlanışı, psikolojik üstünlüğün açık bir göstergesidir. Ukrayna lideri Zelenskiy’nin masada olmaması, yalnızca diplomatik ve politik bir eksiklik değil, bilinçli bir stratejik mesajdır: “Senin kaderin, senin yokluğunda çizilecek.” Bu durum, Avrupa’yı denklem dışı bırakırken, Trump ve Putin’in stratejilerini güçlendiren bir mesaj sunar. Masadaki planlar, sızdırılan Rus ültimatomları ve olası ABD gizli planları ışığında değerlendirildiğinde, zirvenin somut barış değil, stratejik üstünlük ve zaman kazanma platformu olduğu görülür (Polonya İstihbarat Raporu, 2025).

Trump’ın öngörülemez ve kaotik tarzı, bir zayıflık gibi algılanabilir; ancak bu yaklaşım, Nixon döneminde Kissinger tarafından uygulanan “Deli Adam Teorisi”nin günümüzdeki bir versiyonudur. Masadaki belirsizlik, rakipleri sürekli olarak olası en kötü senaryolara hazırlamak ve psikolojik baskı oluşturmak için kullanılmaktadır. Bu durum, Putin’in kararlarını sınırlayabilir ve masadaki dengeyi Trump lehine kısmen çevirebilir.

Bu bağlamda, Alaska zirvesinde liderlerin profilleri, yalnızca kişilik özelliklerinden ibaret değildir; aynı zamanda uluslararası güç dengelerini ve diplomatik hamleleri belirleyen stratejik araçlardır. Trump ve Putin’in farklı yaklaşımları, zirvenin doğasını ve olası sonuçlarını doğrudan şekillendirmektedir.

Türkiye ve Avrupa’nın Rolü ile Jeopolitik Bağlantılar

Alaska zirvesi bağlamında Türkiye ve Avrupa, yalnızca soylemde arabulucu veya gözlemci konumunda değildir; bu aktörler, bölgesel dengeyi belirleyen stratejik oyuncular olarak goruldugunden daha fazla kismende olsa sahnededir. Türkiye’nin pozisyonu, diplomatik nezaketin ötesinde, soğuk bir stratejik kurnazlığı yansıtmaktadır. Eski Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Trump’a yönelik “çabalarını destekliyoruz” açıklaması, resmi dilde bir diplomatik nezaket olarak görülse de, Ankara’nın perde arkasındaki önceliği Karadeniz’de oyun dışında kalmamak ve stratejik avantajını korumaktır (Ankara Diplomasi Raporu, 2025).

Türkiye’nin İstanbul’da dörtlü zirve önerisi, masaya dahil olmanın ve bölgesel karar süreçlerini şekillendirme isteğinin diplomatik bir tezahürüdür. Bu girişim, Türkiye’nin üç temel stratejik motivasyonunu yansıtır: hayatta kalma, çıkar ve koz kullanma. Güçlü bir Ukrayna ve Türkiye , Karadeniz’de Rusya’yı, AB ve ABD’yi ileriki dönemlerde dengeleyen bir sigorta işlevi görebilir; dolayısıyla Ukrayna’nın egemenliği Türkiye’nin bölgesel güvenliği için kritik bir faktördür. Öte yandan, bu durum Ukrayna’nın yeniden inşasında ve savunma sanayi projelerinde (ör. KAAN motorları) işbirliği, Türkiye için ekonomik ve teknolojik çıkar alanı yaratacaktır. Son olarak, Türkiye, kriz sürecindeki diplomatik rolünü, ABD’ye yönelik stratejik şantaj aracı olarak da kullanabilmektedir (Middle East Institute, 2025).

Avrupa Birliği ise, masadaki eksiklikleriyle dikkat çekmektedir. Zirvede Avrupa’nın doğrudan yer almaması, Putin’in ve Trump’ın stratejisinin bir parçasıdır: Avrupa’yı denklem dışı bırakmak ve Batı ittifakının iç bütünlüğünü test etmektedir. Bu durum, Avrupa’nın diplomatik etkinliğini azaltırken, Rusya’nın ve ABD ‘nin masadaki psikolojik üstünlüğünü pekiştirir. Çünkü, eğer Avrupa masada olursa, Avrupa’nın tepki süresi ve koordinasyon yeteneği, zirvenin sonuçlarını doğrudan etkileyebilecek kritik bir faktördür (European Council on Foreign Relations, 2025).

Jeopolitik bağlam, yalnızca aktörlerin diplomatik pozisyonlarıyla sınırlı değildir. Kuzey Buz Denizi, Zengezur koridoru, Ukrayna üzerinden geçecebilicek olan İpek Yolu’nun bir kolu ve Karadeniz enerji koridorları, zirvenin sonuçlarını belirleyecek stratejik alanlardır. Bu bölgeler, enerji güvenliği, ticaret rotaları ve askeri denge açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye ve Avrupa, bu alanlarda kontrol ve erişim stratejilerini masaya yansıtarak, yalnızca bölgesel değil, küresel güç dengelerini de etkilemektedir.

Nihayetinde, Türkiye ve Avrupa’nın Alaska zirvesindeki görünmeyen ama hesapta olan rolü, klasik diplomatik çerçevelerin ötesinde, çok boyutlu stratejik çıkarların ve jeopolitik hesapların ürünüdür. Bu aktörlerin sahadaki etkisi, sadece zirvenin sonuçlarını değil, 21. yüzyılın bölgesel ve küresel güç dengelerini belirleyecek önemde bir parametre olarak öne çıkmaktadır.

Küresel Stratejik Bağlam: ABD, BRICS ve Çin Perspektifi

Alaska zirvesi, yalnızca bölgesel bir çatışmayı çözme girişimi değil, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir II. Yalta platformu olarak değerlendirilmelidir. ABD, zirvede Trump aracılığıyla hem kendi iç politikasındaki hesapları hem de uluslararası stratejik önceliklerini masaya yansıtmaktadır. Trump’ın öngörülemez tarzı, hem müttefikleri hem de rakipleri üzerinde psikolojik baskı yaratmakta; ABD’nin diplomaside geleneksel ittifak mekanizmalarını bypass ederek hızlı sonuç alma amacı güttüğü izlenimini doğurmaktadır (Brookings Institution, 2025).

BRICS ülkeleri ve Çin ise Alaska zirvesini yakından izlemektedir. Rusya’nın elde ettiği diplomatik ve askeri üstünlük, BRICS blokunu güçlendiren bir örnek teşkil ederken, Çin’in küresel etkisi ve ekonomik projeleri (ör. Kuşak ve Yol Girişimi) dolaylı olarak zirveye entegre olmaktadır. Çin, özellikle Kuzey Buz Denizi ve Kuzey Pasajı üzerinden enerji ve ticaret koridorlarına erişim perspektifini değerlendirmektedir. Bu bağlamda zirve, Çin için hem diplomatik bir gözlem hem de stratejik senaryoları test etme fırsatıdır (Center for Strategic and International Studies, 2025).

ABD’nin NATO üzerindeki etkisi, zirvede dolaylı bir parametre olarak öne çıkar. Trump’ın “büyük adam diplomasisi”, müttefikleri ikincil plana iterek, Batı ittifakının koordinasyon yeteneğini sınamaktadır. Bu yaklaşım, Avrupa’nın stratejik özerkliğini test ederken, ABD’nin kısa vadeli stratejik üstünlük elde etmesine olanak tanır. Ancak uzun vade de, NATO içindeki güven ve dayanışma mekanizmalarının aşınması, bölgesedeki ABD ve AB arasındaki istikrarı tehdit edebilir (Atlantic Council, 2025).

Enerji ve ticaret koridorları, zirvenin sonuçlarını doğrudan etkileyen kritik faktörlerdir. Ukrayna üzerinden geçen doğal gaz hatları, Karadeniz enerji rotaları ve önümüzde açılacak olan Zengezur koridoru, yalnızca bölgesel değil küresel ekonomik güvenliği de belirleyebilecektir. BRICS ve Çin’in ekonomik stratejileri, bu koridorların gelecekteki kullanımını etkileyecek ve ABD ile Avrupa’nın diplomatik hamlelerini şekillendirecek kapasitededir.

Sonuç olarak, Alaska zirvesi, ABD, BRICS ve Çin perspektifinden çok boyutlu bir güç mücadelesinin sahnesidir. Zirvede alınacak kararlar, yalnızca Ukrayna’nın geleceğini değil, küresel enerji dengelerini, ticaret rotalarını ve uluslararası güç dengesini yeniden tanımlayacak kritik etkiler yaratacaktır.

Ukrayna’nın Stratejik Önemi ve Sahadaki Gelişmeler

Ukrayna, Alaska zirvesi bağlamında yalnızca bir çatışma sahası değil, küresel jeopolitik dengelerinde belirleneceği stratejik bir ülkedir. Ülke, Avrupa ile Asya arasındaki enerji ve ticaret koridorları, işlevsel olacak bir Zengezur geçidi ve Kuzey Pasajı projeleri açısından kritik bir konuma sahiptir. Bu bağlamda, Ukrayna’nın sahadaki askeri durumu, diplomatik masadaki pazarlık güçlerini doğrudan etkiler (International Crisis Group, 2025).

Sahadaki gelişmeler, Putin’in uzun vadeli stratejisini doğrular niteliktedir. Rusya, Ukrayna’nın doğu ve güney bölgelerinde elde ettiği kazanımları diplomatik olarak tescil ettirmek istemektedir. “İstanbul Artı” olarak sızdırılan plan, yalnızca bir barış önerisi değil, Ukrayna’nın egemenliğini sınırlayan bir ültimatom niteliğindedir. Plan, işgal edilmiş bölgelerden çekilmeme, Kırım’ın Rusya’ya ait kabul edilmesi ve ordunun sınırlanması gibi maddeleri içermekte, böylece Ukrayna’nın bağımsız karar alma kapasitesini fiilen ortadan kaldırmaktadır (Wall Street Journal, 2025).

ABD tarafında ise, sızdırıldığı iddia edilen 99 yıllık “çatışmayı ve mevcut durumu dondurma planı”, kısa vadeli bir çözüm gibi görünse de, uzun vadede çatışmayı çözmeyip sorunları bir sonraki nesle aktaracak bir stratejik hamle olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım, Avrupa’nın enerji güvenliği ve piyasaların stabilizasyonu gibi ekonomik hedefleri ön planda tutarken, Ukrayna’nın egemenliğini zayıflatma ve bağımlı yapma riski taşımaktadır. Bu bağlamda, sahada elde edilen kazançlar, diplomatik süreçler tarafından sınırlanmakta veya geçici olarak dondurulmaktadır (Polonya İstihbarat Raporu, 2025).

Ukrayna lideri Zelenskiy’nin zirvede bulunmaması, stratejik bir eksiklik değil, bilinçli bir mesajdır. Masada olmamak, Ukrayna’nın kaderinin diğer aktörler tarafından şekillendirileceğine dair psikolojik bir baskı yaratmaktadır. Bu durum, sadece liderler arası ilişkiyi değil, aynı zamanda ülkenin ulusal egemenliği ve uluslararası meşruiyetini de etkilemektedir.

Bu bağlamda, Ukrayna, Alaska zirvesinde yalnızca müzakere konusu değil, küresel güçlerin stratejik hesaplarının merkezindeki bir aktördür. Sahadaki askeri gelişmeler, diplomatik planlar ve uluslararası stratejiler, ülkenin egemenliğini ve bölgesel istikrarı belirleyen temel parametreler olarak öne çıkmaktadır. Bu Zirve, Ukrayna’nın geleceğini şekillendirecek kritik kararların alındığı bir dönemeç olarak değerlendirilmektedir.

Enerji, Ticaret ve Kuzey Pasajı Bağlamında Stratejik Öngörüler

Alaska zirvesi, enerji ve ticaret koridorları bağlamında küresel güç dengelerini doğrudan etkileyen bir platformdur. Ukrayna üzerinden geçen doğal gaz hatları ve Karadeniz enerji rotaları, Avrupa’nın enerji güvenliğinin temelini oluştururken, Rusya’nın enerji ihracatını politik bir araç olarak kullanmasına olanak tanımaktadır. Bu nedenle enerji koridorları, yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda diplomatik ve askeri bir güç aracıdır (International Energy Agency, 2025).

Kuzey Pasajı ve Kuzey Buz Denizi üzerinden açılacak yeni ticaret yolları, Çin ve Rusya’nın stratejik çıkarlarını pekiştirmektedir. Bu rotalar, Avrupa ve ABD’nin geleneksel olarak kontrol ettigi Atlantik ticaret yollarına olan bağımlılığını azaltmakta ve Asya ile Avrupa arasındaki doğrudan bağlantıları güçlendirmektedir. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi projeleri, bu yeni koridorları ekonomik ve lojistik anlamda desteklemekte, BRICS ülkelerinin bölgesel nüfuzunu artırmaktadır (Center for International Maritime Security, 2025).

Türkiye, enerji ve ticaret koridorları üzerinden hem bölgesel hem de küresel stratejik koz elde etmektedir. Karadeniz’in güvenliği, Türkiye’nin NATO ve ABD ile Rusya ilişkilerinde kritik bir parametre olurken, Zengezur koridoru gibi projeler üzerinden strejisini bu “ata oynayarak” (bir cesit hayal ve kumar, çünkü ABD 99 yıllığına koridoru kiraladı) ekonomik ve diplomatik avantaj sağlamayı “ummaktadır “. Ankara’nın diplomatik hamleleri, enerji ve ticaret yollarının kontrolünü sağlama ve bölgesel dengeyi yönlendirme amaçlıdır (Ankara Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2025).

Batı’nın enerji bağımlılığı ve piyasaların istikrarı, Rusya’nın Alaska zirvesindeki pazarlık gücünü artıran bir faktördür. Rusya, enerji arzını bir diplomatik araç olarak kullanarak, hem NATO ülkelerinin sabrını test etmekte hem de uzun vadeli jeopolitik kazanımlarını güvence altına almaktadır. Bu durum, Avrupa’nın enerji güvenliği politikalarını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır.

Özetle, enerji ve ticaret koridorları, Alaska zirvesinde alınacak kararların merkezinde yer almaktadır. Kuzey Pasajı, Karadeniz ve Ukrayna üzerinden geçen hatlar, yalnızca ekonomik bir araç değil, aynı zamanda diplomatik ve askeri dengeyi belirleyen kritik parametreler olarak öne çıkmaktadır. Zirvenin sonuçları, enerji güvenliği, ticaret rotaları ve küresel güç dengeleri açısından uzun vadeli etkiler yaratacaktır.

Askeri Strateji ve Sahadaki Dinamikler

Alaska zirvesi bağlamında askeri strateji, yalnızca sahadaki çatışma alanını değil, masadaki pazarlık gücünü de doğrudan etkilemektedir. Putin’in stratejisi, sahada elde ettiği kazanımları diplomatik süreçte tescil ettirmek ve Batı’yı yıpratma doktriniyle psikolojik üstünlük sağlamak üzerine kuruludur. Bu yaklaşım, yalnızca Rusya’nın askeri kapasitesini değil, zamanın kendi lehine işlediğini bilen uzun vadeli stratejik hesaplarını da yansıtmaktadır (RAND Corporation, 2025).

Ukrayna’nın savunma stratejisi ise masadaki eksikliği ve uluslararası desteğe olan bağımlılığı ile şekillenmektedir. Zirvede Zelenskiy’nin bulunmaması, sahadaki askeri başarıların diplomatik pazarlıkta yeterince temsil edilememesi anlamına gelmektedir. Bu durum, Ukrayna ordusunun ve devlet kurumlarının sahadaki durumlarını koruma kapasitesini sınırlandırmakta ve stratejik özerkliği zayıflatmaktadır.

ABD ve NATO’nun askeri varlığı, özellikle Doğu Avrupa’daki savunma hatları ve lojistik destek üzerinden değerlendirilmektedir. Trump’ın “büyük adam” diplomasisi, müttefiklerin rolünü ikincil plana iterken, NATO’nun koordinasyon yeteneğini test etmektedir. Bu yaklaşım, sahadaki askeri güç dengeleri üzerinde dolaylı bir etki yaratmakta ve Rusya’nın diplomatik üstünlüğünü pekiştirmektedir (NATO Defense Analysis, 2025).

Enerji ve ticaret koridorlarıyla birleşen askeri strateji, Kuzey Buz Denizi, Zengezur ve Karadeniz bölgelerinde kritik bir öneme sahiptir. Bu bölgelerdeki kontrol, yalnızca ekonomik ve diplomatik avantaj değil, aynı zamanda savaş durumunda hızlı müdahale ve lojistik üstünlük sağlamaktadır. Bu durumda Türkiye’nin Karadeniz’deki rolü, sahadaki dengeyi belirleyen stratejik parametrelerden biri olarak öne çıkmaktadır.

Bu durumda, Alaska zirvesi askeri strateji açısından sadece sahadaki güç dengesini değil, masadaki pazarlık gücünü ve diplomatik üstünlüğü de şekillendiren kritik bir platformdur. Putin’in uzun vadeli planları, ABD’nin kısa vadeli hamleleri ve Ukrayna’nın savunma kapasitesi, zirvenin sonuçlarını doğrudan etkileyen temel faktörler olarak öne çıkmaktadır.

Psikolojik Operasyonlar ve Diplomatik Algı Yönetimi

Önümüzdeki Alaska zirvesi, sahadaki güç dengelerinden bağımsız olarak psikolojik ve diplomatik stratejilerin yoğun şekilde sahneye çıktığı bir platform olacağı aşikardır. Trump’ın öngörülemez, kaotik tarzı, yalnızca bir zayıflık gibi görünmekle kalmaz; aksine, Nixon döneminde Kissinger tarafından geliştirilen “Deli Adam Teorisi”nin 21. yüzyılda donemin versiyonu olarak uygulanmaktadır. Bu strateji, rakibi, masada ne yapacağı belli olmayan bir muhatap olarak algılamaya zorlamakta ve psikolojik üstünlük sağlamaya odaklı bir stratejidir (Foreign Policy Research Institute, 2025).

Putin ise masada........

© Turkish Forum