Rahatsız etmenin hazzı, keyfi ve duası
“Birisi gece boyunca hastanın başucunda ağlamış; gün ağarınca ağlayan ölmüş, hasta ise iyileşip yaşamış.”
— Şeyh Sadi Şirazi
Hayat, Sadi Şirazi’nin bu hikmetli sözünde olduğu gibi, kaderin şaşırtıcı tecellileriyle doludur. Anadolu irfanı bunu “kader yazgısı” diye adlandırır.
Her birimizin zihninde bu gerçeğe dair hatıralar, anılar ve yaşanmışlıklar mutlaka bir iz bırakmıştır. “Anlat”dense, herkesin paylaşacağı bir hikâye muhakkak vardır.
Bu hayatta kimin kalacağı, kimin gideceği; kimin kazanacağı, kimin kaybedeceği; kimin ağlayacağı, kimin güleceği bilinmez.
Başkalarının nefesini sayarken, belki de sayanın nefesi daha çabuk tükenir. Bu yüzden ecel üzerinden çıkar hesabı yapılmaz. Yapan, bu dünyada iflah olmaz; zira kader, er ya da geç ona çelmesini takar.
Çünkü her şeyi en iyi bilen yalnızca Yüce Allah’tır.
Nitekim Âl-i İmrân Suresi 145. ayette şöyle buyrulur:
“Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse ölemez. Ecel, belirlenmiş bir yazıyla yazılmıştır.”
“Boş ver gönül, Allah büyüktür” inancıyla, kendimi “kaderin yazgısına” teslim etmiş biriyim. Kendi çizdiğim kapalı devre bir dünyamda ne bir beklentim ne de bir teselli arayışım var.
Toplumda birçok değer yargısının tükendiğini açıkça gören ve bunu bizzat yaşayan biriyim.
Bu yüzden her şeye hazırlıklıyım; bu dünyada her şeyin mümkün olabileceğinin farkındayım.
Dostum diyenin de düşmanım diyenin de meziyetini her yönüyle gördüm. Namert dosttan yılmışlığım var, mert düşman arayışımda işte tam da bu yüzdendir.
Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi:
“Makam, mevki, rütbe, unvan... Bunların hepsi cekettir. Ceketi bir yere asar gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır.”
Aynen öyle…
Tek sermayem: saf ve eksilmez bir vefa, öz ve hesapsız bir sadakat, bir de onun izinden, çizgisinden giden bir kalem…
İşte bu sermayeye sırtımı dayayarak, gücümü oradan alarak, ecel üzerine hesap yapanlara, nefes sayanlara rahatsızlık vermek, içimde garip bir manevi haz uyandırıyor.
Bakışlardaki hesapları, kulislerdeki fısıltıları, arka plandaki........
© Türkgün
