menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Aklımdan geçenler, gönlüme düşenler-2

34 1
01.09.2025

Zaman zaman sosyal medya sayfalarımda dostluk, vefa, dürüstlük ve doğruluk üzerine yazılar kaleme alıyorum. Bu yazılar, aslında herkesin kendi hayatında yaşadıklarına dair bir tür duygusal tarif niteliği taşıyor. Paylaştığımda kimi “Aynı benim yaşadıklarımı yazmışsınız” derken, kimi de “Toplumdaki sosyal çürümenin aynası olmuş” diyerek etkileşim gösteriyor.

Böylece o tür yazılarım yine birikmiş durumda. Şimdi bunları sizinle paylaşmak ve duygularınıza dokunmak isterim…

MESELEMİZ DERT DEĞİL, DERT GİBİ İNSANLAR

Herkesin etrafında, kaderin tanıştırdığı; yalnızca kendi çıkarını ve geleceğini düşünen insanlar vardır. Onların dünyaya baktığı tek pencere, bu dar bakış açısıyla şekillenir.

Derdini anlatır sana; sen de kendi derdinmiş gibi dertlenir, çözüm ararsın.

Bazen o hiçbir şey söylemese bile, onu kendinden daha çok düşünürsün.

Gün gelir, yolunu açarsın; karanlıklarında ışık olur, nefes alabileceği imkânları seferber edersin.

Ama bir gün sen, “Benim de bir derdim var” dediğinde — Ansızın duyu organlarını kaybederler.

Ne duyarlar, ne görürler, ne de anlarlar.

Bazıları kökten nankördür, hepten inkârcı…

Herkesin böyle birine dair bir, belki birkaç anısı vardır, değil mi?

Benim gözümün önüne, yaşadıklarımdan dolayı altı-yedi kişi birden geliyor.

En acısı ne, biliyor musunuz?

Kendilerinden bahsettiğimi çok iyi bildikleri hâlde, hiç oralı olmamaları…

Üstelik bir de üste çıkma çabaları!

Çünkü işi bitene kadar seni hayatlarının direksiyonuna oturturlar;
Otostopçuluk hizmetini alırlar.

Sonra iner, arkalarına bile bakmadan uzaklaşırlar.

Çoğunu uzaktan izlersin...

O araçtan bu araca geçerek yollarına devam ederler.

Bazıları ise, yüzü hiç kızarmadan bu otostopçuluğu ara ara yine üzerimizden sürdürmek ister.

Benim huyumdur:

Gönlümde bir soru işareti kalırsa, alanı daraltırım.

Aşırıya kaçanı ise gönül alanıma bir daha asla sokmam.

Kapalı devreye geçmem de bundandır.

Mevlânâ ne güzel demiş:

“Sıkıntı yok efendiler, dert insana yol gösterir.”

Çok şükür, bizim meselemiz bir “dert” değil.

Tek derdimiz, hasletsiz, erdemsiz, vefasız halleriyle dert gibi karşımıza çıkan karakterlerle muhatap olmak.

Oysa Ali Şeriati’nin dediği gibi:

“Kim daha fazla insansa, o daha fazla dertlidir.”

Çünkü insan olanın sorumlulukları vardır — ve bu da onu dert sahibi yapar.

İnsan olun, insanlıkla anılın.

Derdiniz bin olsun, yeter ki insan kalın.

29 Haziran 2025


“BOZULMAZ” DEDİĞİN ARTIK “TANINMAZ” OLDU

Bir yazımda sosyal ilişkilerde kişi tarifi yaparken şöyle bir değerlendirmede bulunmuştum:
“Bir insanın karakterini kimi zaman sevgiler, kimi zaman düşmanlıklar, kimi zaman da yaşanan olaylar ortaya çıkarır. Her insan, bilmediklerini ya da anlamlandıramadıklarını bu tecrübelerle öğrenir.
‘Her şey zıddıyla kâimdir.’
Beyazın değeri siyahla, ışığın kıymeti karanlıkla anlaşılır.
Bir varlık, zıddı olmaksızın var olamaz.
Dün yanında olan bugün uzağındaysa, dün övdüğünü bugün yermeye başladıysan ya da bugün yerdiğini yarın övüyorsan, bu durumu genellikle yaşadıkların şekillendirir.
Ancak bu tarif, kişisel menfaat peşinde koşan yanardöner tipleri değil, her insanın iyiyi kötüden ayırma mücadelesinde karşılaşabileceği durumları izah eder.”

Hayatta herkesin etrafında bu bakış açısıyla şekillenen ilişkiler yok mudur?
Dün yediğin içtiğin ayrı gitmeyen dostlarınla, arkadaşlarınla bugün aranıza aşılmaz duvarlar örülmedi mi?
Belki bir vefasızlık, belki bir nankörlük, belki de bir olay…
Suç sende mi, onlarda mı?
Ya da dün kanlı bıçaklı olduğun, aranda derin uçurumlar bulunan insanlarla, bugün gösterdikleri kadirşinaslık ve mertlik karşısında dost olmadın mı?
Belki ilk adımı sen attın, belki onlar…
“Dostlukta da düşmanlıkta da aşırıya kaçmayın. Bir gün dost olduğunuz kişinin yarın düşman olabileceğini unutmayın.”
Bu söz, yüce peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) buyruğu değil midir?
Demek ki, bunlar hayatın gerçeğidir; yaşanmış ve yaşanmaya devam edecek.
Sosyal ilişkilerde güç, para ya da makamın değiştirdiği nice insan görüyoruz. Mütevazılığı, efendiliği ve dürüstlüğüyle “Cennetten gelmiş” dediğin birçok insan, zamanla kibir, böbürlenme, açgözlülük ve nankörlüğün sembolü olmadı mı? Bir bak onlara nefsi arzularından başka bir şey görebiliyor musun?
“Bozulmaz” dediğin nice insan, şimdi “tanınmaz” hale gelmedi mi? Öte yandan, kimileri de gücü, parası ya da makamıyla daha da olgunlaştı, adamlığı büyüdükçe büyüdü.
Velhasıl, herkes dostunun da düşmanın da kaliteli olmasını ister.
Çünkü her ikisi de yaşam terazinin dengesini sağlar.
O dengeyi sağlamazsa da, bu sana hayata tutunma adına bir sınav olur.
Yaşadıkça göreceğiz, gördükçe öğreneceğiz, öğrendikçe ders çıkaracağız.
“Bu kaçıncı ders?” demeye gerek yok; çünkü bunlar yaratılışın........

© Türkgün