Yalanın ve doğru söylemenin maliyeti
Tarımla ilgili mevzular genellikle sıkıcı gelir insanlara. Oysa tarım; bir devletin çiftçiyle, toprakla, ürünle; dolayısıyla tüm yurttaşların kurduğu ilişkinin niteliklerini en dolaysız ortaya koyan kıymetli bir sektördür. Hatta bu kıymetli sektörde neler olup bittiğine bakarak o ülkeyi kimlerin, nasıl yönettiği hakkında bilgi sahibi olabiliriz.
Sevgili tarım dostu okurlarım; bugüne kadar köşemde, siyaha “siyah”, beyaza “beyaz” demek/diyebilmek gayreti içinde olmaya çalıştım. Yani doğruya “doğru” yanlışa “yanlış” diyebilme kabiliyeti… Zaman zaman Türk Tarım Politikası nasıl olmalı diye yazdım, uygulamadaki eksiklikleri ifade ettim. Zaman zaman Tarım Bakanlığının yaptığı güzel çalışmalara yer verdim, sektörle ilgili gelişmeleri kaleme almaya çalıştım. Zaman zaman muhalefetin yetersizliğinden, çözüm üretememesinden, ülkemiz tarımından bihaber olduklarından dem vurarak “muhalefet muhalefet edilmeli” diye yazılar kaleme aldım.
Tarımsal üretimin ana sorunlarının temeli haline gelmiş olan girdi maliyetlerinden tarım camiası olarak yıllarca bahsettik. Yıl 2025 ve halen bahsediyoruz. Muhtemelen 2026 yılında da bahsedeceğiz. Sevgili tarım dostu okurlarım; bu ülkede sadece tarımsal girdilerin maliyeti yüksek değil! “Bu ülkede doğru söylemenin maliyeti de çok yüksek...” Şimdiye kadar doğru söylemenin maliyeti konusundan hiç bahsedilmedi. Bu hafta kısaca doğru söylemenin maliyetinin yüksekliğinden bahsedeceğim.
Doğru söylemenin maliyetinin yüksekliğinin arka planında hatta ülke olarak yaşadığımız sorunların temeli haline gelmiş “yalan söyleme hastalığı” yatıyor. Çoğu insan yalansız bir şeyler yapamaz hâle gelmiş. Artık toplumsal kangrene dönüşmüş yalan söyleme hastalığımız…
Bizler toplum olarak, ülke olarak: Ne zaman ki yalan söylemeyi terk ettik…
Bakın işte o zaman, ilk başta “siyaset düzelecek, adalet düzelecek, eğitim düzelecek, sağlık düzelecek, tarım düzelecek, ekonomi düzelecek vs. ülkemizde her........© Türkgün
