menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Başarı(!) hikâyeleri: Akademide bir masal

5 0
14.07.2025

Bir zamanlar...
Evet, bu hikâye tam da masallardaki gibi başlıyor. Ama ne yazık ki bir mutlu sonla değil, aksine "mutlu unvan"la bitiyor.

Akademinin ücra bir köşesinde, aynı üniversiteye yıllarını vermiş bir karakter yaşar. Öğrencilikten çoktan çıkmış, araştırma görevliliğinden profesörlüğe giden yolda ise uzun bir "ara istasyon"da takılı kalmıştır: 15 yıl boyunca araştıran ama pek de gelişemeyen bir görevli. Fakat bu süre zarfında sadece bilgi değil, dosya da biriktirmiştir. Öyle ki, ofisindeki dolapların bir kısmı kitaplara değil, disiplin soruşturmalarına ayrılmıştır.

Her dönemin modası vardır. Bir dönem fular, bir dönem post-modernizm... Son yıllarda ise akademide "yüksek manevra kabiliyeti" revaçta. Kim daha çok ilişki ağı kurarsa, kim daha çok isim tanırsa, kim "makale" adı altında başkasının metnini en ustaca kopyalarsa, yıldız o oluyor.

Ve işin en ironik tarafı: Onca dosyaya, cezaya, idari soruşturmaya rağmen bu kişi sonunda doçent oluyor. Üstelik, bilimsel yetkinliği (!) öyle takdir görüyor ki, çeşitli hakem kurullarında da görev alıyor. Yani kopya içeriklerin hakemliğini de yapan biri, kendi "eserleriyle" başkalarına örnek oluyor.

Akademik yayıncılık sisteminin açıkları, liyakatın yerini alan tanışıklık ilişkileri, ve "kim kimi tanıyor" düzeni sayesinde, aslında bu kişi sadece kendisi değil; sistemin ta kendisi hakkında da çok şey söylüyor.

Çünkü mesele artık bilim üretmek değil, üretmiş gibi göstermek. Ve ne yazık ki bunun adı da artık “başarı” oluyor.

Bazıları kariyerini kitaplarla, araştırmalarla, gece yarılarına kadar süren deneylerle kurar...
Bazıları ise “ctrl c, ctrl v” ile.

Ve belki de en acı olanı, ikincisinin daha hızlı yol almasıdır.

Masallar genelde iyilerin kazandığı hikâyelerdir. Ama bu masal, bize şunu gösteriyor:
Bazen kötüler kazanmıyor, sistem kaybediyor.
........

© Toplumsal