Filokrasi
*
Sadece "O nedir?" diye değil, düşünmek ve sorgulamak için: Filokrasi yani 'Sevgiyle Yönetme Sanatı'...
Yunanca “philos” (sevgi, dostluk) ve “kratos” (güç, yönetim) kelimelerinden doğan ve modern toplumun politik, ekonomik ve ahlaki çöküşüne karşı empati, dayanışma ve erdemle örülmüş somut bir panzehirden yani sevgiden söz ediyoruz ki, işte onun adıdır Filokrasi.
Akıl, izan ve mizandan yoksun yaşam sürenlerin, yönettikleri devleti de kendilerini de felakete sürükledikleri hususunda yazarken;
Kleptokrasi'de² hırsızlar iktidar kuruyor, Plütokrasi'de³ zenginlik her şeyi satın alıyor, Kakistokrasi'de⁴ kötülük hâkimiyetini ilan ederken İdiokrasi'de⁵ cehalet baştacı ve bunlar sadece devlet mekanizmalarını değil, toplumun kolektif ruhunu da esir alıyor ve insanlar yalnızlaşırken ahlaki değerlerini de kaybediyor demiştik.
İşte, bu derin çürümeden çıkışın mümkün olduğuna, tarihin en kadim bir değerinde, yani Filokrasi dediğimiz sevginin yönetiminde buluşup, hayatın yaşanabilir olacağına inanarak "Dostluğun biz sevgisiyle toplanalım..." diyorum.
Fransız sosyolog Émile Durkheim⁶’ın “anomi” olarak tanımladığı ve bir anlamda kuralsızlık halinin bu umutları yavaş yavaş yok etmemesi için...
Toplumun Ruhsal Çöküşü
Durkheim, bu hali kuralsızlık olarak yani anomi olarak ifade etti. Max Weber⁷, modern bürokrasilerin yozlaşmasının bireyi mekanik bir dişliye indirgediğini söylerken, Erich Fromm⁸, “özgürlükten kaçış” kavramıyla bireyin baskıcı düzenlerde otoriteye teslimiyetini açıklıyor ki, bu teslimiyet, anominin bireysel ruhlardaki yıkıcı yansıması demektir. Liyakatin unutulduğu, “herkes kendi başının çaresine baksın” anlayışının da hâkim olduğu bir kanser gibi toplumu kemiriyor, sosyal dokuyu parçalıyor ve ahlaki kayıtsızlığa sürüklüyor.
Çürümenin izleri, hayatın her alanında, özellikle az gelişmiş ülkelerde yoğun olarak görülüyor.
İşte;
Popülizmin getirdiği yalan dolu söylemler, kullanılan kutuplaştırıcı dil, korku temelli siyaset, seçmen iradesinin manipüle edilmesi her toplumu yaralar ve gerçek tartışmalar unut(tur)ulur.
Gelir adaletsizliği sıradanlaşırken, ekonomik krizlerde dayanışma yerine bireyciliğin öne çıktığına tanık olmuyor muyuz? Eğitimde, ezber odaklı sisteme, güven bağının zayıflamasına, gençlerin merak yerine korkuyla öğreniyor olmalarına karşı bir duyarsızlık görmüyor muyuz?
Medyadaki nefret dili, linç kültürü ve hakikatin reyting uğruna feda edilmesi, haberlerin gerçekleri aydınlatmak yerine kutuplaşmayı besliyor olması!
Teknolojide, yapay zekânın sunduğu kolaylıklar, insani bağları zayıflatırken insanları dijital yalnızlığa itmiyor mu? Sosyal ağlar gerçek dostluklar yerine sanal çatışmaları teşvik etmiyor mu?
Değerli Okurlar, böyle bir tablo maalesef anominin ta kendisi... "Dürüstlük kazandırmıyor” düşüncesi bireyleri umutsuzluğa ve ahlaki kayıtsızlığa sürüklediğinde ise bu çürüme sıradanlaşıyor, yozlaşma kanıksanıyor ve toplum, kendi ruhunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.
Anomi sadece sosyolojik bir kavram da değil, günümüzün en acil krizi olup kişileri de toplumu da içten içe eriten bir zehirdir.
Nazım Hikmet’in⁹, Moğollar'ın sesiyle yankılanan ‘Bi şey yapmalı’ haykırışı........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d