Festival
Aylarca tellerin iki ucundan konuşan bu iki küçük, ilk kez aynı tarafta buluşur.
Bruno, Şmuel’in babasını bulmasına yardım etmek için çamura bata çıka dikenli tellerin altından geçer.
Artık üzerindeki pijama desenli ince giysi bir oyun değil; ölümün üniformasıdır.
Yağmur başlar; içeri girdiklerinde, Bruno bunu yağmurdan kurtuldukları bir sığınak sanır.
Bir asker bağırır, panik içindeki kalabalık dar ve havasız bir odaya sürülür.
Kapı kapanır, oda kararır.
Bruno, Şmuel’in elini bulur, sımsıkı tutar.
Ve o an, “My best friend for life” sözleri, karanlığın içinden yankılanır.
Sonrası… Hatırladınız mı?
Bu sahne, İrlandalı yazar John Boyne’un zihnine yıllar önce yerleşen bir görüntünün doruk noktasıdır.
Boyne, Holokost’un (II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın sistematik olarak milyonlarca Yahudi, Roman, engelli ve muhalifi yok ettiği soykırım) karanlığını tarih kitaplarının soğuk diliyle değil; çocuk masumiyetinin penceresinden anlatmak istedi.
Çizgili Pijamalı Çocuk, bu bakış açısının ürünüdür.
2007 yılında kitap dünya çapında yankı bulunca, yönetmen Mark Herman hikâyeyi beyazperdeye taşıdı.
Ve sinema, Boyne’un tek bir görüntüden kurduğu trajediyi izleyicinin gözleri önüne sarsıcı bir gerçeklikte serdi.
O final sahnesini izleyen biri, savaşa hâlâ hak verecek tek bir gerekçe bulamaz.
Sinemanın gücü tam da burada ortaya çıkar: izleyiciyi yalnızca tanık değil, vicdan sahibi bir muhbir hâline........
© Toplumsal
