menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mektup Tadında Bir Paylaşım

15 1
23.09.2025

ÖZGÜRLÜĞÜN İNCELİĞİ

Merhaba,

Uzun bir aradan sonra yeniden yazmak istedim. Çünkü paylaşmak bana sadece bir metin yazmak gibi gelmiyor; sanki anın aynasında hem kendimi hem de her şeyi görmek gibi bir şey… Zihin de işte, kendi rahat alanında kaldığında hep aynı dar çemberde dönüp duruyor. Zihinsel birikimlerimizi, yaşadığımız psikolojik deneyimleri ya da kolektif belleğin sınırlarını aşamadığımızda o çember daha da daralıyor, bizi sıkıştırıyor.

Ama belleğimizi sorguladıkça, ‘düşünenin kim olduğunu’ fark ettikçe ve bunu kelimelere dönüştürdükçe, paylaştıkça, bu çember yavaş yavaş kırılıyor. O an bir nefes gibi genişliyor, anın ışığı içimize doluyor ve zihnin sınırları görünmez bir şekilde eriyor. Ufuklar açılıyor; hem kendi iç dünyamızda hem de kolektif alanlarda yeni olasılıklar belirmeye başlıyor.

Anın Aynasında: İçsel ve Kolektif Farkındalık

Bu süreç yalnızca zihinsel bir çözülme değil; bedensel ve duyusal bir uyanış. Kalbimizde ve omurgamızda hissedilen bir açıklık, soluk almamıza eşlik ediyor. Anı fark etmek, geçmişin yüklerinden ve geleceğin kaygılarından uzaklaşmak demek. Böylece sadece kendimizi değil, çevremizdeki dünyayı da daha net ve şefkatle görebiliyoruz.

Bireysel farkındalık, toplumsal farkındalığı ve dönüşümü besler. İçsel çözülmelerimiz, kolektif belleğin dar ve psikolojik kalıplarını aşmamıza ve daha geniş bir anlayış alanı yaratmamıza olanak sağlar. Bu nedenle yazmak ve paylaşmak, bir tür direnç kırma eylemi, bir uyanış pratiğidir.

Her sorgulayıcı kelime, hem kendimizle hem de kolektif bilinçle olan bağımızı yeniden inceler. Bu süreç, sadece bir şeyleri ifade etmek değil; yaşananı, hissedileni ve gözlemi derinlemesine sorgulamak, içsel ve toplumsal konumlanışı görmek demektir.

Özgürlüğün Kayıp Özü

Biliyorsun, sorgulanmayan yaşamlar körleşir. Kendi kabuğunda ve dar sınırlarında kalan bir insan ne kadar bilgiye sahip olursa olsun gerçeği tam olarak göremez. Gerçeği görmek, kendi içseline bakmak, başkalarıyla temas etmeyi, birbirimizi anlamayı ve incelemeyi gerektirir.

Bugün insanlar çok konuşuyor ama çoğu zaman az görüyor; çok yazıyor ama az hissediyor. Söylenenler, gerçeğin derinliğine dokunmak yerine bir gösteri, bir tekrar ya da bir slogan gibi kalıyor. İşte tam da bu yüzden paylaşımın özü ve özgürlüğün çağrısı çok önemlidir.

Özgürlük, kaba bir bağırış değil; ince bir fısıltı gibidir. Onu duymak için içsel bir sakinlik ve berrak bir bakış gerekiyor. Öz ise ancak derin bir sessizlikte görünür hâle geliyor.

Ve işin kritik kısmı şudur: Özgürlüğün çağrısını gerçekten duymak isteyenler, önce kendi zihnindeki ona ait olmayan birikimlerden arınmalıdır. Küçük hesaplardan, boş tartışmalardan ve dar çıkar........

© Tigris Haber