İNSAN VE COĞRAFYA: VARLIĞIN MEKÂNDAKİ YÜZÜ
Varlığın görünür kılınması, mekânın ortaya çıkışıyla mümkündür. Mekân olmadan varlığın yüzünü bilemeyiz; çünkü varlık, kendi hakikatini mekânda somutlaştırır. Zamanın akışı da mekânın sessiz derinliğiyle anlam kazanır. Bu yüzden insan ile coğrafya arasındaki ilişki, sadece biyolojik değil, aynı zamanda ontolojik bir bağdır.
Evren, sonu ve sınırı olmayan bir mekândır. Dünyamız, bu uçsuz bucaksız bütünlük içinde belirli ama benzersiz bir konuma sahiptir. Canlılığın en gelişkin hali burada belirmiştir. Belki daha ileri yaşam biçimleri başka köşelerde vardır, belki yoktur; ama dünyanın kendi özgünlüğü, başlı başına anlamlıdır. Her oluşum, evrensel bütünden kopmaz fakat kendi farklılığını da taşır. Farklılık, bütünü bozmaz; tersine, ona derinlik ve anlam katar.
Bu evrensel çerçevenin içinde, güneş sistemimizin ve gezegenlerimizin rolünü anlamak, dünyamızın özel konumunu kavramak için bir sonraki adımı ele almak gerekir.
Güneş sistemimiz, birçok gezegenle var eder kendini. Dünyamızın bu sistemdeki yerine baktığımızda, yaşamın ve biyolojik canlılığın gelişmesine uygun bir yerde durduğunu görürüz. Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerin, uyduların ve oluşumların rolü, dünyamıza daha güçlü bir anlam katmaktadır. Onların varlığı, dünyamızın ve dünyamızdaki canlılığın gelişimini güçlendirmektedir. Bizler, onların varlığı, koruyucu ve dengeleyici gücüyle anlam kazanıyoruz.
Sorun, diğer gezegenlerde canlılığın olup olmaması değildir; bu gezegenlerin güneş sistemimizde oynadıkları roldür. Bu roller büyüktür çünkü bizler onlarla varız, onlarla var olmakta ve anlam kazanmaktayız.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon