Gözlerinde susan ışık
Bazen biri gelir, anlatmadan anlatır kendini. Konuşmaz ama tüm varlığıyla duymayı bekler. İçinde yankılanan o derin sessizlik duyulsun ister. Görünmek istemez ama görülmediğinde incinir. Bir bakışla sarılmak ister dünyaya, ama gözler çoğu zaman başka yönlere dönüktür. Ve ne gariptir… O derinlerde, tam da dokunulmak istenen yerde, çok ince bir perde vardır. Görünmez. Kalkmaz. Kalkmış gibi yapar ama yerinden kıpırdamaz. Sanki her şey hazırdır; kelimeler, duygular, hatta niyet bile… Ama o perde, o görünmez sınır, geçit vermez. Dünya gerçektir. Yaşam gerçektir. İlişki gerçektir. Paylaşmak, yakınlaşmak, açılmak ve kapanmak… Bunların hepsi hayattandır.
Ve bazı şeyler vardır ki, istense bile dokunulamaz. Kalbin uzandığı yer, bazen fiziksel adımlarla yakalanamaz. Çünkü anlam, sadece düşünmekle değil, bütünü görmekle başlar. Ama ne kadar yakınız bu bütünlüğe? Ne kadar içinde, ne kadar dışında?
Her yer sesle dolu. Ama o seslerin arasında kaybolan bir şey var: duyulmak. Herkes konuşuyor, ama kimse duymuyor. Ve bir noktadan sonra sessizlik kendiliğinden oluşmuyor; zorunlu bir iç çekilme hâline dönüşüyor. Sanki varlık, dışarıya kapanıp içeriye gömülüyor. Anlatılamayan, duyulamayan ve bir süre sonra adı bile unutulan duygular birikiyor. Ve o suskunluk, sadece susmak değil artık; çığlık atmamak için sessiz kalmak hâline geliyor.........
© Tigris Haber
