Devlet, demokrasi ve entegrasyon üzerine bir sohbet!
Demokrasi, içsel özgürlük ve entegrasyon kavramlarının tanımına öncelik vererek başlayalım ve hep beraber anlamaya ve incelemeye çalışalım.
Demokrasi çoğu zaman “özgürlük” ile aynı şey gibi düşünülür. Ama dikkat etmemiz gereken bir ayrım var: Demokrasi, insanın içsel yani zihinsel ve varoluşsal özgürlüğü değildir. Demokrasi, daha çok toplumsal düzeyde işleyen, insanların esneklik ve uzlaşı içinde birlikte yaşayabilmesini mümkün kılan bir modeldir.
Yani demokrasi, insanın kendi özünü bulması değil; kendini bulamamış insanların ya da toplumların çatışmadan, kavga etmeden yaşayabileceği ortak bir platformdur. Bu platformda insanlar birbirine tahammül etmeyi, dinlemeyi ve birlikte çözüm aramayı öğrenir.
Peki, içsel özgürlük nedir? İçsel özgürlük, insanın kendi bütününden yani varoluşundan kopmuşken yeniden kendine dönmesidir. Zihinsel bariyerlerden, psikolojik blokajlardan arınıp kendi hakikatiyle buluşmasıdır.
Demokrasi bunu garanti etmez. Ama demokrasi, insanın kendini bulması için bir eğitim alanı, bir deneme sahası olabilir. Yani demokrasi tek başına içsel özgürlük değildir; fakat bu özgürlüğün gelişmesi için bir ortam sunabilir.
Entegrasyon demek, her insanın, her grubun, her topluluğun ve her kurumun önce kendi içinde bir bütünlük sağlaması demektir. Yani kendini tanıması, anlaması ve kendi parçalarını birbirine bağlamasıdır. Kendi içinde bütünlük kuramamış bir birey ya da toplum, başka bir toplum veya devletle sağlıklı bir uyum yaşayamaz. Bu yüzden entegrasyonun ilk adımı içeride başlar: birey, kurum ve toplum kendi içinde bütünleşmeden dışarıyla sağlıklı bir bağ kurmak imkânsızdır.
Kurumlar, entegrasyonun en canlı laboratuvarlarıdır: yerel yönetimler, belediyeler, dernekler, sivil toplum kuruluşları ya da iş yerleri… Bunların her biri küçük çaplı toplumsal yaşam alanlarıdır.
Eğer bu kurumlar kendi içinde paylaşımcı, demokratik ve kapsayıcı bir düzen kurarlarsa, toplumun bütünlüğünü besleyen güçlü modeller ortaya çıkar. Ama eğer kurumlar kendi içinde özgürlük ve uyum geliştiremezse, toplumun da bütünüyle entegrasyon sağlaması zorlaşır.
Öyleyse kavramları şöyle netleştirebiliriz:
İçsel özgürlük: İnsan ya da toplumun kendi özünü bulması, varoluşuyla barışması.
Demokrasi: İnsanların ve toplumların esnek, uzlaşıya dayalı şekilde bir arada yaşayabilmesini sağlayan model.
Entegrasyon: Bireylerin, kurumların ve toplumların kendi iç bütünlüklerini kurarak daha geniş toplumsal bütünlükle kaynaşması.
Demokrasi, entegrasyon ve içsel özgürlük tek başına birbirinin yerine geçmez. Ama bu üç kavram iç içe geçtiğinde gerçek bir toplumsal derinlik ortaya çıkar.
Kendimize ve tüm insanlara şu soruyu sormak gerekir: Bir ülkeyi gerçekten yaşanabilir kılan şey nedir? Kimileri “güçlü bir ekonomi” der, kimileri “güvenlik” ya da “iş imkânı” der. Bunların hepsi önemlidir, kimse inkâr edemez. Ama daha temel bir şey vardır: Bir ülke, insanlarının kendi hakikatini yaşayabildiği ölçüde yaşanabilirdir. Yani herkes, kim olduğunu, neye göre ve nasıl yaşadığını ve nasıl yaşamak istediğini saklamadan, korkmadan ortaya koyabiliyorsa o ülke nefes alınır bir yere dönüşür.
Peki bu nasıl mümkün olur? Bunun en önemli aracı demokrasidir.
Demokrasi, devletin sert kabuğunu yumuşatan esnek bir modeldir. Devlet esnedikçe, toplumdaki farklılıklar da görünür hale gelir. Düşünün: Sert bir kayada ne kadar zenginlik olursa olsun, dışarıya kolay kolay çıkmaz, içinde gizli kalır. Ama toprağı yumuşattığınızda filizler boy verir, çeşit çeşit bitki açığa çıkar.
Demokrasi de böyledir. Devletin yumuşaması, toplumdaki renklerin, kimliklerin ve farklı güzelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. Ve bu farklılıklar çatışmak yerine birbirini tamamlayan bir tabloya dönüşür.
Peki devlet sertleşirse ne olur? Devlet katılaşıp her şeyi merkezin tek elinden yönetmeye kalktığında, toplumun renkleri görünmez hale gelir. Bastırılır, yok sayılır. Ama unutmayalım: Bastırılan hiçbir şey yok olmaz. Sadece derinlere çekilir ve gün gelir patlak verir. Böylece sürekli bir gerginlik, sürekli bir huzursuzluk ortaya çıkar.
Bugün gelişmiş ülkelere bakarsak —Avrupa ülkeleri, Japonya, Amerika gibi— çoğu bu gerçeği fark edip, kabul etmiştir. Demokratikleşerek,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d