menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ÇÖZÜM TÜRKİYE

7 1
20.07.2025

SYKES PİCOT’tan BOP’’a BAKIŞ

Geçen yıl Ekim ayının, 1’i diye hatırlıyorum, TBMM’nin açılış günün de MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ, DEM Parti sıralarına doğru yürüyerek Başkan ve Eş başkanlarına gülümseyerek elini uzatarak el sıkıştığında ve akabinde Partisinin Grup toplantısındayıllardır İmralı’da mahpus olan Abdullah ÖCALAN’ın gelip mecliste PKKnın kendini fesih ettiğini açıklamasını beklediğini söylediği an, o gün artık olağan bir gün olmaktan çıkmıştı.

Takip eden günlerde basının önde gelen yorumcuları, siyasetçiler ekranlarda, vatandaşlar kendi aralarında bu hareketin o anda kendiliğinden gelişen bir hareket mi, önceden planlı bir hareket mi olduğunu tartışmaya başladılar.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Efkan ALA’nın tokalaşma anında DEM parti sıralarına doğru yürüyen BAHÇELİ’nin hemen ardında olduğunu, bunun tesadüf olamayacağından yola çıkarak Cumhurbaşkanı ERDOĞAN’ın gelişmelerden haberi ve hatta onayı olduğunu ileri sürenler oldu.

Toplumumuz bu hareketi bir türlü çözülemeyen ‘Kürt meselesi’ çözümü yönünde yeni bir görüşme süreci olarak yorumlamaya çoktan başlamıştı.

Cumhurbaşkanı uzun sayılabilecek bir süre açıklama yapmadıysa da bir müddet sonra sürecin adını koyarak sürece nasıl baktığına yönelik merakları da giderdi. Yeni süreci adı ‘Terörsüz Türkiye’ olacaktı.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE

İktidara yakın medyada ise bir anda yine tek merkezden yapılıyor intibası veren yayınlar dikkati çekiyordu. Yıllarca ülkenin Kürt meselesinin yurttaşlık bazında çözülebileceği en demokratik yaklaşımları bile ülkenin bölüneceği korkusunu pompalayarak yayan medyanın şaşırtıcı bir hızla farklı bir söyleme geçebilmiş olması bence her türlü takdire şayandı.

Ülkemizin etrafı ateş topu iken ülke içerisinde barışı sağlamak gerekiyordu.

Bin yıllık kardeşliğin bozulmasına yol açacak bu çatışma ortamını sonlandırmak şarttı.

Bu çağrıya PKK’nın İmralı da ki liderinin bir açıklama ile desteğinin açıklanması bekleniyordu.

Böyle bir açıklama yapılır mıydı, yapılsa karşılığıolur muydu?

Sorular, sorular, yorumlar muhtelif, hiç böyle bir adım karşılıksız olur mu?

Silah bırakılırsa bile bunun bir karşılığı olması gerekmez miydi?

Siyasi çevreler olayı okumaya ve yorumlamaya çalışıyorlardı. Görülen o ki, bu açıklama öncesi çağrı yapılan ÖCALAN ve PKK çevresi ile görüşülmüş olay belirli bir seviyeye getirilmiş, kamuoyuna öyle duyurulmuş diye değerlendiriliyordu.

Nitekim ilerleyen günlerde CBERDOĞAN, Terörsüz Türkiye olarak adlandırılan bu sürecin sözcülüğünü yapan ve ısrarla konuyu takip eden yıllardır, sadece Kürt karşıtlığı üzerinden siyaset yapan Devlet BAHÇELİ’nin attığı bu adımın bir ‘Devlet Projesi’ olduğunu söyledi.

Siyasi çevrelerin Devlet BAHÇELİ’nin birbirine tam zıt politikalarını eleştirdiğinden bahisle, aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması ile atılan bu adımların, dolayısı ile garipsediğimiz siyasi zikzakların, bir anlamda Devlet BAHÇELİ’e ait zikzakları olmadığını, söylemek de mümkün.

Görünen o’ki,Devlet’in ‘tehdit algısı’ değişiyordu.

Ve Kürt meselesine o bildik yaklaşımlarla toplumumuzu kamplaştırarak yakın tarihlerde hafızalarımızda yer eden birçok olumsuzluğa, acılarla beraber siyasi olarak, Kürt karşıtlığı üzerine yapılandırılmış irili ufaklı birçok siyasi yapının kendilerini

Terörsüz Türkiye’yaklaşımına mesafeli hatta karşıt olmakta ısrarlı hiç olmalarına şaşırmamalı.

Çünkü çok partili hayatımızda Kürt meselesine siyasi söylem olarak, Kürt meselesine sadece karşıt olmanın bile, bu partiler için bu meselenin etinden sütünden yararlanılır bir mesele olduğu gerçeğini de görmek gerekiyor.

Ülke geleceği için hiçbir proje vs oluşturulmadan da siyaset yapılabileceğinin canlı örneği olan siyasi söylemin terkedilerek bu alanın diğer siyasilere bırakıldı

Ne olup bittiğini anlayabilmek için ülkemizin içinde bulunduğu bölgeyi,ve bu bölgenin dününü, bugününü biraz irdelemek gerekiyor.

SYKES PİCOT’tan BOP’A

Bölgede olan bitenin dününü bilmezsek, bu gününü yorumlamakta zorlanırız…

Sykes-Picot Anlaşması, 1916 yılında, dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’da ki topraklarını paylaşmak için İngiltere ve Fransız Dışişleri Bakanlarının soy isimleri ile anılan ve 100 yılı geride bırakan gizli anlaşmanın adıdır.

Bu anlaşma hükümleri ile Adana, Mersin, Gaziantep, Diyarbakır ve Mardin Fransa’ya, Irak, Ürdün, Beyrut Kıyı şeridiİngiltere’ye, Doğu Anadolu bölgesi de Rusya’ya bırakılmış. 1917 yılında Ekim devrimi ile sonradan Rusya bu antlaşmadan çekilmiş.

Bu bölgede sınırların nasıl çizileceğini, Enerji kaynaklarının nasıl kullanılacağını ve Demiryolları hatlarının nasıl belirleneceğine, kurulacak ülkelerin başlarına getirilecek yöneticilerin hangi şartları taşıması gerektiğine kadar birçok ayrıntı antlaşma maddeleri arasında yer almış.

BOP

Bölge insanlarının fikirleri alınmadan, iradeleri önemsenmeden masa başında yapılan kurgularla kurulmuş bu ülkeler arasında çatışmalar ve savaşlar bir türlü bitmemiş. Çatışma ve savaşların geride bırakılan yüz yıl boyunca sürmüş olmasını da bu yanlış başlangıca bağlayabiliriz.

2000’li yılların ortasına doğru, yöre insanları olarak ABD Dış İşleri Bakanı Condilezza Rice’nin açıklamalarıyla gündeme getirdiği BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile tanıştık.

İngiltere ve Fransa arasında yapılan SykesPicot anlaşmasının 100. yılında artık dünyada birçok noktaya askeri müdahalede bulunan ABD’nin bölgedeki enerji kaynaklarına seyirci kalması elbette düşünülemezdi.

Bu yüz yılda enerji kaynaklarının paylaşımında artık ABD ve ABD’nin bölgedeki varlığının temsilcisi olarak değerlendirilen ve yüz yıl önce bölgede olmayan İsrail’de var.

Dolayısı ile BOP oluşumuna, kapsamına ve ifade edilen, edilmeyen hedeflerine iyi bakmak gerekir.

BOPBüyük Ortadoğu Projesi’ içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu 22-23 ülkeye;

-Demokrasi getirme iddiasının yanı sıra, bu bölgede

-Ilımlı İslami rejimlerin desteklenmesi

Ve

-İsrail’in güçlendirilerek, güvenliğinin sağlanarak bölgede etkinliğinin artırılmasının amaçlanması ilk sayılabilen hedefleridir.

BOP ilk dile getirildiğinde Ilımlı İslami uygulamayla Demokrasi’nin çelişmeyeceği ve Türkiye’nin bu uygulamaya örnek olarak gösterildiği, dönemim Başbakanı’nın kendisini BOP’ un Eş başkanı olduğunu açıklamasıyla ülkemizin bölgede örnek ülke olarak izlenmeye başlandığını anımsayalım.

ARAP BAHARI

Yaklaşık 20 yılı aşkın bir süre önce başlayan BOP çerçevesinde değerlendirilmesi gereken ve ‘Arap Baharı’ olarak anılan meydanları dolduran demokrasi isteyen yığınların talepleriyle dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmeye başlamıştı.

Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde sayılan ülkelerin yönetimleri ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı.

Tunus’ta bir seyyar satıcı olan Bouazizinin tezgahının zabıtalarca dağıtılmasını protesto etmek için kendini yakmasıyla başlayan protesto gösterileri çığ gibi büyümüş 23yıldır iktidarı elinde tutan Zeynel Abiddin bavullara yükleyebildiği dolarlarla ülkesinden zar zor kaçabilmişti.

Gösterilerle ülke yönetimlerinin tespih taneleri gibi sırayla değişmesininBOP ‘da adı geçen ülke yönetimlerini endişelendirmeye başladığını söyleyebiliriz.

Yönetimi değişen ülkelerin öncelikle daha fazla demokrasi isteyen gösterilerin görüntüleri ve bu taleplerin yine böylesi gösterilere nasıl reaksiyon verileceğini bilmeyen yönetimlerce sert şekilde bastırılmaya çalışılması ile büyüyen olaylar sonrasında tutunamayan anlı şanlı korku salmış yönetimler birer kağıtan kaplan misali yıkılıp gittiler.

Bu olayların bir demokrasi ve özgürlüktalepleri ile başlamasına rağmen geriye bakıldığında, o göstericilerin rejimin değişmesi ile birlikte ülkelerine demokrasi, özgürlük gelmiş gibi,ortaya çıktıkları gibi yine bir anda ortadan kaybolmaları, o gösterilerin son derece iyi organize edilmiş organizasyonlar olduğunu düşündürtmektedir.

Tek merkezden organize edilerek, BOP çerçevesinde yaşanan Tunus’la başlayan hızla Moritanya, Bahreyn, Somali, Sudan, Lübnan, Mısır, Suriye ve hatta Ermenistan’a bile sıçrayan gösterilerle sayılan bazı ülkelerin yöneticileri değişti.

Ancak değişimlerin hemen hepsinin arzulanan değişimler olmadığını Mısır’da değişim sonrasında yaşanan ‘darbe’ sonrasında daha net görmek mümkün.

Öncelikle Irak, Libya,Mısırgibi uzun süredir aynı yönetimlerle idare edilen ülkelerin yönetimleri trajik bir şekilde değiştirildi.

Bu ülkelerin uzun süredir aynı kişilerle yönetilmesi yanında bir farklı benzer noktalarının da ABD ve çoğunlukla İsrail karşıtı söylem sahibi olmalarıydı.

BOP’un amaçlarından ilk sayılanı ‘Demokrasi’ değil miydi diye sorabilirsiniz, bu sorunuza bir cevap veren olur mu, doğrusu bilemiyorum.

Anılan ülkelerdeki değişim değişik bir seyir izlemekte, bazı ülkelerde bir iki hafta süren gösteriler sonrasında diktatör olarak anılan yöneticilerin edindikleri ki bunca zaman içerisinde çaldıkları, dünyalıkları ve yanlarında aldıkları yakınları ile ülkeden kaçmalarıyla rejim değişiklikleri gerçekleşiyordu.

Bazı ülkelerde değişim, Örneğin Irak’ta iki aşama şeklinde olmakta, Irak ve Libya gibi ülkelerde ise iktidarda olan yöneticilerin kanlı bir şekilde ortadan kaldırılmalarıyla birlikte devlet yapısının ortadan kalkması ve aşiret yapısına dönülmesi ile İsrail’e bir tehdit olmaktan çıkmış olmaları ve bu hali ile BOP’un İsrail ile ilgili öngörüsünün gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Suriye gibi ülkemizi yakından ilgilendiren ülkelerde ise oldukça uzun süren iç savaş sonrasında tam rejimin kazandığını düşündüren bir zaman diliminde inanılmaz kısa bir sürede, inanılmaz katliamların ve acıların yaşandığı ülkede neredeyse tek kurşun atılmadan rejim el değiştirdi.

Rejim sahiplerinin ülkeden kaçışları farklı farklı olsa da benzer yanları daha çoktu.

Hemen bütün diktatörler gibi ‘kendilerini ülkelerine, ülke insanlarına adamış’söylemlerine rağmen Beşar Esat’ta diğerleri gibi, bavullar dolusu dolarlar, yükte hafif pahada ağır ne varsa yanlarına alarak yakınlarıyla birlikte, o çok sevdiklerini her fırsatta ifade ettikleri ülkelerinden kaçtılar.

Daha önce kökten dinci olarak ABD’nin başına ödül konulmuş,İŞİT Lideri AhmetEl Şara üzerinde üniformasıyla Esat’ın sarayında görüntüler vermekteydi.

Esat ve ailesinin boşaltılmış ortalara saçılmış sayısız kutuların olduğu saray bir anda eli silahlı adamların dolaştığı bir mekan görünümüne dönüvermişti.

İlerleyen günlerde El Şara ile görüntüler verenler arasında ülke yetkililerimiz de vardı.

O çok kısa zamanda bir hedef olarak konulan EmeviCami’in de MİT Müşteşarıncakılınan namaz, daha ziyade bir vekalet namazı gibi algılandı.

Önceleri Esat’ın ülkeden kaçmak zorunda kalması, ülkemiz adına derinden yürütülen bir zafer gibi görünse de, ABD Başkanı Trump tarafından da aynı şekilde algılandığını ima eden sözcükler kullanması doğrusu beni kaygılandırmıştı.

Üzerindeki üniformasının yerini kravatlı takım elbise alsa da Ahmet El Şara halen ABD’nin terör listesindeydi ve terör listesinde olan biri ile görüntü vermekte dikkatliolunmasında fayda vardı.

Yine de Beşar Esad yönetiminin devrilmiş olmasının ülke içerisinde bir başarı gibi göstermek isteği ile olsa gerek El Şara ile Dış İşleri Bakanımızın kucaklaşma görüntüleri sonrasında Şam’a hakim bir tepede çayların içildiği görüntüler kamuoyu ile paylaşıldı.

Ülkemizi ziyaret eden El Şara üst düzeyde kabul gördü.

Ortadoğu da olan biten her şeyi ‘Kürt Meselesi’ ile ilişkili olarak gören ve o pencereden değerlendirme alışkanlığı olan yetkililerimizin,El Şara’nın ağzından duymayı bekledikleri; PYD/YPG’nin dağıtılacağını, silahlı unsurlarının merkezi orduya katılacağı sözleri geciktikçe, gizlenemeyen bir huzursuzluk duydukları etrafa yansımaya başladı.

Bölgede olup biten her şeyi Kürt Meselesi perspektifinden gören ve aynı perspektiften değerlendiren ülke yöneticilerimizin iç kamuoyuna bir zafer kazanmış yaklaşımları fazla uzun sürmedi.

İsrail’in 3-4 gün süreyle El Şara yönetimindeki Suriye’nin önceden belirlediği bütün hava savunma tesislerini ve silah depolarını uçaklarla bombalamasıyla Esat’ın ülkeden kaçmış olma sevinci kısa bir sürede bir endişeye evrilmiş oldu.

Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde sayılan İsrail’in güvenliğine tehdit sayılan Irak ve Libya’dan sonra Suriye’nin de etkisiz hale getirilmesiyle İsrail’in güvenliği sağlanmakla kalınmamış, İsrail’in kendisi çevresindeki ülkeler için bir tehdit unsuru haline getirilmiş oldu.

İsrail’in askeri olarak........

© Tigris Haber