"Aldatmacanın Tao'su" ve "Paradoksları Aralamak"
“Aldatmacanın Tao'su" ve “Paradoksları Aralamak”
Mevlüt Uyanık
Dün sınav vardı, akşama kadar üzerimde bir ağırlık var, duyduklarımı bir de ben araştırayım dedim. Akşamdan bu yana kalbimdeki yük ağırlaşıyor işin doğrusu. Sabah, çocukluk arkadaşım bir söz göndermiş: “Fikirlerine değer veriyorsan, saygı; endişe duyuyorsan, kaygı.”
Felsefe tanımlarımdan birisi de içerdiği için sosyal medya sayfamda yayımladım. Çünkü ülkede ekonomik sıkıntıya ilaveten psikolojik ve sosyolojik gerilim var ve artarak devam ediyor. Cumhur İttifakı’nın “Terörsüz Türkiye” açılımları, Türkiye Millet Meclisindeki komisyon toplantıları, Meclis Başkanı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın eleştiri karşısında ifadeleri ve komisyonu terketmesi, daha sonra Adıyaman Üniversitesi'nin 2025-2026 Akademik Yılı Açılış Töreni'ndeki konuşmasına konuyu taşıyarak şöyle dedi: “Bir devlet politikası olarak Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu vasıtasıyla millet desteğine dönüştürdüğümüz projeyi en kısa zamanda sonuçlandıracağız.(..) Bazı çakalların kıyıda köşede beklediğini ve bu terörsüz ortam sağlanmasın diye ellerini ovuşturduğunun farkındayım.”
Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu Numan Kurtulmuş'a 'Çakal Kim, Bozkurt Kim Bilmez; ‘Geldikleri gibi giderler!’ diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Bozkurt”, ona ‘ölüm fetvası’ veren Mustafa Sabri Efendilere ‘Çakal’ diyoruz diyerek cevap verdi.
Cumhur İttifakı içinde yer alan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, “Toplumun içerisinde Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi hakkındaki açıklamasını alıntılayan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren; “Hangi adalet duygusundan bahsediyorsunuz Sayın Yapıcıoğlu? Faili meçhuller, sokak ortasında infaz edilen gençler… Selahattin Demirtaş, şiddeti meşru gören değil, demokratik siyaseti güçlendiren bir aktördür” sözleriyle tepki gösterdi. Bu paylaşıma HÜDA PAR Milletvekili Şehzade Demir; “Hendeklerle öldürdüğünüz yedi bin Kürt gencinin, Beykoz Vadisi’ne gömdüğünüz on beş bin Kürdün, Suriye’de Amerika’ya feda ettiğiniz on iki bin Kürt insanın adaleti olabilir mi?” diye cevap verdi.
Bunlar ulusal siyasetteki gerilimleri gösteren ifadelerden bazıları; “Terörsüz Türkiye” söylemini bir de uluslararası boyutu açısından düşünmek gerekir. Özelde bölgemizde, genelde Avrasya coğrafyasında gerilimlerin daha doğrusu eko-politik çatışmaların enerji üretim ve arz merkezlerini kontrol savaşları (Kuşak-Yol İnisiyatifi Versus İmec) olduğu gerçek.
Avrasya denilince de Selçuklu-Osmanlı Devletlerinin kültürel ve siyasal birikimini tevarüs eden Türkiye Cumhuriyeti’ni devre dışı bırakmak isteyen hiçbir çaba bölgede huzur, sükûn ve barışı getirmesi mümkün gözükmüyor. Çünkü Halford. J. Mackinder’in ifadesiyle “İki Tür Siyasi Cihangir: Kara Kurtlar ve Deniz Aslanları” olan Türkler, “Ötüken Ergenekonu”ndan çıktıktan sonra İç Asya’ya yayılmalarını, sonra sürekli Batı’ya ilerleyerek Ön Asya yani Anadolu’ya geldiler. Burası“kara-kurtlar” nitelemesi için; ardından 16. yüzyılda “deniz aslanları” olarak bir dünya gücüne dönüştüler. Macinder, 5 ve 16. yüzyıl arasında “göçebe kavimleri” (Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Macarlar, Hazarlar, Peçenekler, Kumanlar, Moğollar ve Kalmuklar), “kenar hilal” de olduklarını söyler. Bunlar Avrupa, Orta doğu, Güneybatı Asya, Çin, Güneydoğu Asya, (Kore ve Japonya) bulunan devletleri ve halkları fethetmek veya kontrol altında tutmak için Orta Asya’dan hareket ettiklerini belirtmiştir. Bu hareketlilik, 15. yy sonlarından itibaren “Kolomb neslinin büyük denizcilerinin” Orta Asya’yı “dengelemek” için deniz gücünü kullanmayı başarmalarına dek devam etmiştir.
Ülkemiz Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlar ile simgesel olarak kadim dünyanın ticaret yolları üzerinde kurulan devletlerin de kültürel mirasçısı olduğunu göstermektedir. Bu simgelere bakınca, Türk milletinin hâkimiyeti ve yayılışı yani Türk cihân hâkimiyetini Viyana kapılarından Ganj nehri vadilerine, Altay dağlarından Atlas dağlarına, İtil boylarından Habeşistan’a ve Büyük Sahra’ya kadar eski dünyanın yansına kadar alanı kapsadığı görülür.
Türkiye Cumhuriyeti bu birikim ile Sahra-Altı Afrika, Latin Amerika ve Asya Pasifik bölgelerine açılım politikalarını da derinleştirmek zorunda olduğu bilinciyle hareket etmektedir. Suriye, Irak, Filistin/Gazze yani bir zamanlar “Biladüşşam” diye nitelendirdiğimiz bölgelerde yaşanılanları Kuşak Yol- İmec projeleri üzerinden küresel güçler (ABD-AB, İngiltere, Çin-Rusya) bazen ittifak bazen de birbirleriyle rekabet halinde gözüküyor.
Gerilim "ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın son açıklamasıyla Kafkasya’ya taşınacak gibi gözükmektedir. Hatırlarsanız, Bahreyn’in başkentinde Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar iş birliği göreceksiniz” demişti. Devlet Bahçeli de bunu sert bir şekilde eleştirerek “Türkiye’ye biçmeye çalıştığı rolün kabul edilemez olduğunu vurguladı. Aynı konuşmada coğrafyaların tansiyonu kaygı verici seviyede olduğuna işaret ederek, dünyadaki sistemsel bir çöküşe dikkat çekti. Çatışmaların hız kesmediğini, ekonomik kapışmaların, devamlı genişleyen ticaret savaşlarının yol açtığı küresel huzursuzluk sarmalı üzerinde durdu. Bunlara bakarak, acaba “Terörsüz Türkiye” söylemi, bölgemizdeki çatışmaların ülkemize yönelik olası hasarlarını azaltmak için içerideki tahkimatı/birlikteliği güçlendirmek ve uluslararası alanlarda Türkiye’nin konumu pekiştirmek olarak okuyabilir miyiz?
Ya da söyle soralım: Eğer Taocu gelenek bağlamında söyleyecek olursak, aldatıcı anlatılar aracılığıyla öz güvensizlik yaratarak, rakibin örtük görüşlerini değiştirerek ve zorlayarak veya düşman ittifaklarını parçalamak için yapılma ihtimali olabilir mi? Çünkü psikolojik savaş, Sun Tzu'nun “Aldatma Tao'suna ve Taoizm'in denge ve dengesizlik ustalığına açıkça bağlıdır. Bu tür bir savaşta, çatışma savaş meydanında değil, savaşçıların "kalpleri ve zihinleri" üzerinde yaşanır.
Bir yandan [Tao’nun bilen kişi konuşmaz; konuşan kişi bilmez. Bilge adam ağzını ve kapılarını kapatır” sözü; diğer yanda M.Akif’in Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!” deyişi. Yüreğimdeki yükü paylaşayım dedim. Sophia/bilge ile onun arayışındaki felsefeci farkı da konuşmamı/yazmamı gerektiriyor. Kaygımı paylaşacağım sizlerle.
Bunun üzerine baskı aşamasındaki Çin’in Kutsal Metinleri – II; Lièzĭ ya da Bir Taoist Klasiği, (Tercüme ve Notlar: L. D Pozdneyeva, Türkçe Tercüme: Batuhan Aksungur, İstanbul: Post Yayınevi, 2025) metni okuyup aldığım notları yeniden okuyayım, dedim. Sosyal Medya sayfamda Post Yayınevine ve Hayri Ataş hocama sesledim, “Aklın sömürgeci kullanımı”na direnmek yaygın ve yanlışlığı yüksek ihtimalli olan bu görüşün tashihi için Pozdneyeva’nın metninin acilen basılması gerekir, diyerek.
Baskı öncesi bu metni okuyunca, devlet yönetimi açısından Çin’i anlamak için Konfüçyüsçülük ile Taoculuk birbirine karşıt öğretiler mi sorusu üzerine ilave okumalar yapmaya karar verdim. Çünkü bu iki felsefi........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d