Partili Cumhurbaşkanlığı: Dünden Bugüne
Türk Devrimi’nin dayanak noktaları
Türk Devrimi, dünya tarihindeki en büyük devrimler olan Fransız Devrimi ve Sovyet Devrimi ile birlikte değerlendirilebilecek niteliktedir. Ancak onun farkı batı dışı devrim niteliğinde olması, sınıfsal boyuttan ziyade bürokrat aydınların öncülüğünde gerçekleşmiş olmasıdır. Toplumsal yapının % 90’ının köylü ve geri kalanının da büyük ölçüde memurlardan oluşması, kentli yapının ya da orta sınıfın yok derecesinde bulunması, azınlıktaki yönetici kesimin devrimleri gerçekleştirirken kendilerine dayanacak güç aramasına yol açtı. Dayanacak bir güç ya da güçler aranması zorunluydu. Çünkü bir geleneksel toplumu modern topluma, İslam ümmetine dayalı bir toplumu seküler Türk milli kimliğine, bir tarım toplumunu sanayi toplumuna, bir Ortaçağ toplumunu çağdaş dünyaya taşımak devrimleri ve devrimci yöntemleri zorunlu kılmaktaydı. Batı dünyasıyla yüzlerce yıllık farkı kısa sürede kapatmanın başka bir yolu da yoktu.
Atatürk, Türk İstiklal Savaşı’nın lideri olduğu gibi aynı zamanda Türk Uygarlık Savaşı’nın da lideridir. Onun ölçeğinde milletinin kaderine bu kadar etki eden dünya tarihinde ikinci bir lider bulunmamaktadır. O sadece bağımsızlık savaşına ya da sadece çağdaşlık/uygarlık savaşına liderlik etseydi de büyük bir lider olarak tarihe geçerdi. Ancak bunların ikisine birden liderlik etmiş olması onu eşsiz kılmaktadır.
Atatürk, İstiklal Savaşı’nın karizmatik lideri olarak Türkiye’nin çağdaşlaşma tarihinin en köklü değişikliklerine imza attı. Bunu sadece İstiklal Savaşı’nı kazanmış olmaktan kaynaklı manevi gücüyle yapmadı. Bunu sadece o güce dayanak yapması mümkün değildi. Çağdaşlaştırıcı önderlik, karşı devrimci eylemlere/ayaklanmalara karşı iktidarını sağlamlaştırma yoluna gitti. Bunun ilk ve önemli adımı devrimler için ordunun desteğini sağlamak ve bu süreçte orduyu siyasetin dışına çıkarak devrimci kadronun emri altına almaktı. Bağımsızlık sonrası muhafazakarları olan Karabekir, Cebesoy, ve Bele gibi muhalif paşalar, ordudan uzaklaştırılarak Fevzi Çakmak eliyle ordu denetim altına alındı ve Cumhuriyet rejiminin destekçisi oldu. Diğer taraftan yine İstiklal Savaşı’nın destekçisi din adamlarından Rıfat Börekçi eliyle Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden olası bir dinsel muhalefet de etkisizleştirdi. Böylece Türkiye gibi geleneksel bir toplumda iki önemli kurumun devrimden yana desteği sağlandı. Kemalist kadro, Takriri Sükun Kanunu ile iktidarını sağlamlaştırıp daha köktenci değişikliklere, toplumun hayatında yenilikler yapan adımlara (Hukuk Devrimi, kadın hakları, Harf Devrimi…) girişme cesareti gösterdi. Bunları yaparken dayanak noktalarından biri de Meclis üstünlüğü ile yapılan bütün köklü değişikliklerin itirazsız bir şekilde Meclis eliyle yapılabilmesidir. Bunu da dönemin tek partisine Atatürk’ün genel başkan olarak egemen olabilmesi ile gerçekleştirdi. Atatürk, CHP’nin genel başkanı olarak TBMM’ye de egemen olabildi. Son olarak bu durumu destekleyen kuvvetler birliği sistemi de vardı. Dolayısıyla Atatürk, sadece manevi otoritesiyle değil maddi güçle de Cumhuriyeti kurup Türk Devrimi’ni gerçekleştirebildi. Ancak bu sistem şüphesiz devrimciydi ama demokratik değildi. Olmasını da beklemek gerçekçi olmazdı. Bununla birlikte 1923’te Cumhuriyet Devrimi ile başlayan süreç Demokrasi Devrimi ile 1950’de ileri bir aşamaya ulaştı.
Atatürk ve İnönü’nün partili cumhurbaşkanlığı
Atatürk, Cumhurbaşkanı olması nedeniyle, Halk Fırkası genel başkanlığı görevini........
© tarihistan.org
