Yavuz Bülent öyle de ya biz?
İnsan ve toplum bütünüyle önümüzdedir. Hayat akar ve biz yaşar geçeriz. Bazı anlarda durur ve orada kalabiliriz. Bütüne bakamaz hale geleceğimiz bir körlük yerleşir. Toplumlarda bu tür darlıklar kavga getirir. Kamplaşma kaçınılmaz olur. Bizde olan budur.
İnsanın insanla ilgili bu türden bir takıntısı olağandır. Marifet, orada kalmamak ve bütünü görmeye çalışmaktır. Yazarların, düşünürlerin, aydınların -bir yönüyle- işi bu olmalı. Tabii herkes kendi penceresinden bakar. Aynı manzarayı her biri kendi gözlüğünün merceğiyle görür. Yakın ve uzak görüş ârızaları yanında dereceler de görüşü etkiler ve değiştirir. Bunun daha neleri var: Türlü renklerde camları var, kataraktı var, sarı noktası var, var oğlu var.
İnsanlara ve olaylara bakışımız bu değişkenlerle beraber düşünülmeli. Elbette objektif ölçüler var. Fakat insan kendince seçicidir. Kuş bakışı, geriye çekilerek, ilim adamı soğukkanlılığıyla bakarak değerlendirmek yiğitlik ister. Buna Tanrı bakışını insanca anlayan bir objektivite diyebiliriz. Aydın eleştirisi olacaksa böyle olur. İnsana bakış da buna yakınlığıyla değerlidir. Yoksa her birimizin neleri var. Eskiler, “İnsan dâhil-i necâsettir” derlerdi. Düz bakışla bağırsakları kasteder, ona benzer ruh hallerini de düşündürmek isterlerdi.
Kitaplardan çok insanı ve hayatı gözlemleyerek düşünen bir kimse sıfatıyla burada fikirler söylüyorum. Biyografik yazılarımda duygular devreye girdiği halde olabildiğince objektif kalmaya çalışırım. Vefat halinde birçok kimse topluma mâl olmuş kişiler hakkında yazar. Rahmet dileyenler çoğunluktadır. Dilemediğini söyleyenler de çıkar. Eleştirenler olur. Ağır sözler edenler olur. Bunlar oluyor ve buradan da bir memleket........
© tarihistan.org
