Sınıf mücadelesi öldü mi, işçi sınıfı kaldı mu!
Diğer
08 Kasım 2025
Yakın tarihin “en ikna edici” teşhislerinden biri şuydu: “İşçi sınıfı bitti, sınıf mücadelesi öldü!”
O kadar “ikna edici”ydi ki, kendisini “solda” gören veya görmüş “geçirmiş” niceleri de hem ikna oldu hem ikna etmeye koyuldu.
Öyle ya, sendikalaşma oranı hızla düşüyor, sendikaların gücü kırılıyor, hizmet sektörü ve beyaz yakalı kitle büyüyor; sosyalizm çöküyor, sosyalist-komünist partiler sürünüyor; serbest piyasa, liberalizm, teknoloji, bireysellik, kimlikler (ve onların mücadeleleri) öne çıkıyor; “iletişim çağı”nda birey kutsanıyordu. Dahası dahası, Batı’da ve bizde de “işçiler” sağ, hatta bazen faşizan partilere bile yöneliyordu.
Artık “büyük hikâyeler”e yer yoktu ki!
İnatçı mıyım, neyim! Ne “işçi sınıfı”nın bittiğine, ne “sınıf mücadelesi”nin öldüğüne inandım. Hele “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle” olduğumuza inanmışsanız gerçekten, sizi ikna edebilmem kafadan zordu tabii! Ama o daha eski bir iddia, “o zamanın ruhu”ydu zaten. Yukarıda yazdıklarım ise “bu zamanın ruhu” sayılageldi.
Bakın, Anayasa’da hala ne yazıyor; hep yazılageldiği gibi; neredeyse her maddesi bizzat onu uygulayanlar tarafından ihlal edilen, delik deşik olan Anayasa’da: “Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaz… Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”
Buna inanıyorsanız, bana inanmayın zaten!
“Cumhuriyet” yıllarca kendini şöyle korudu ve nice gencin, işçinin, üniversite mensubunun, muhalifin canı öyle yandı, yanmaktan öte de yapıldı: “Sosyal bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki tahakkümü…”
Bu maddeden yargılanmış bir “burjuva sınıfı mensubu” ya da “feodal bir ağa” veya “kendi........© T24





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein