Müzeden maziye, maziden bugünkü araziye!
Diğer
14 Ekim 2025
Bir cezaevi “müze” olunca ne yapar? Utanır mı? Biraz utanır ki, “o duvar, o duvarlarınız”a çerçeveletip fotoğraflar asar.
Bir duvarda idam edilmişler, bir ranzada darp edilmişler, bir duvarda girmiş çıkmış siyasetçiler. Utancın büyüğü toplumun hafızasındaki kişilere dairdir. Yoksa daha kimler hangi sebeplerle, hangi koşullarda, hangi koğuşlarda gelmiş geçmiş veya geçememiştir.
Ulucanlar da öyle yaptı. Başkent’in semalarında müze oldu, utanç duymuş olmalı ki fotoğraflar astı.
Fotoğraflarını asmadan çok önce, bizzat Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i asmıştı. Onlar mesela “o ağacın gölgesi”ndeki dar-ağaca asılmıştı. Orada durmuşlar, 12 Mart’tan 12 Eylül’e, bir paşa Erdal’ın yaşını büyütüp astıktan sonra ona sarılmışlardı.
Başkaları da vardı; darağacının yanına sonradan isimleri alt alta asıldı. Adın kalsa da maziden müzeye, asılmaktan kurtulamıyordun bir bakıma. Tek kişilik demir karyolaya, madem birlikte asılmıştınız, üçünüz bir arada fotoğrafla asılıyordunuz.
Bir karyolada Ecevit kibar, bir karyolada Kasım Gülek şık mı şıktı. Bir karyoladan Necip Fazıl başbakana yazmıştı ama sonradan o başbakan da asılmıştı. Darbeciler, “darbeye teşebbüs ettiler” diye Talat Aydemir ile Fethi Gürcan’ı da asmıştı. Darbe günleri gazeteleri, çok daha yenilerde öldürülmüş mahkum ve tutukluları duyuran gazetelerin yüzüne bakıp duruyordu şimdi.
“Aldırma gönül aldırma”ya görüşmecim yeşil soğan mı getirmiş, karanfil kokmuş muydu hakikaten cigaranın dumanı?
“Müze” nedir? Mazidir. Yani genellikle öyledir ki Ulucanlar da öyledir. Doğru, idamlar mazidir. Bir köşede utançla duran dar ağacı, hemen dibinde yeşil yapraklarla büyümüş o ağacın dibinde belli ki utanmaktadır. Ama “mazi” geçmiştir. İdamlar mazi olsa da, “istediğini içeri at, kopar dallarını, dök yapraklarını, ser karyolaya, sustur” yıl 2025, “mazi”den sıyrılıp bugünün de hakikatidir.
“Müze” cezaevi bize “tarihteki ünlü mahkumlar”ı fotoğraf fotoğraf hatırlatır; biz bir an sanki bütün bunlar geçmiştir diye bakıp dururuz. Oysa geçmiş dün bugünümüz olmuş, yarın yine bugünümüz olmuş, bugün geleceğimizi parmak parmak parmaklıklarla çizer olmuştur.
Çıkamayız cezaevi içinden. Fikir oradadır, düşünce oradadır, ifade, eleştiri, itiraz yine oradadır. “Müze”de gazetecilerin daktiloları sergilenir; daktilo çıkıp gitse de hayatımızdan, “bilgisayar çağı” gazetecileri yine oradadır, şuradadır, buradadır. Siyasetçiler, gençler bir sabah alınıp nice gecenin mahkumu olmaktadır. Kadınlar Behice Boran’ın koğuşunda........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d