menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir durayım hele!

30 5
03.06.2025

Diğer

03 Haziran 2025

Bir önceki yazıyı yazmayacaktım, bir 25-50 yılın içinde gezmeyecektim, “şahsi” oynamayacaktım!.. Ama hepsini yaptım!

Bu yazı, o yazının, lisemdeki ve sonrasındaki bir pazar gününün, mutlu ama içine hüzün ve üzüntü de karışmış bir gün ve akşamın, esasında 50 hatta daha fazlı yılın hızlı ve yoğun muhasebesinin neticesi. Tamamen “şahsi” ama nihayetindeki kararım “şahsi” olmadığı için şimdi parmaklarım klavyede böyle geziniyor.

Şunu söylemeliyim: Liseden mezuniyetin 50’nci yılı hayatımın da en güzel günlerinden biriydi aslında. Çünkü sevdiğim insanlar yanı başımdaydı. Sevmenin ne olduğunu bir daha idrak edebilmek için ne iyi fırsat işte!

Fakat içine hüzün de karıştı. Bazılarımız sahneye birkaç defa, hatta üç dört kez çıkıyor, kendisinin mezuniyet plaketi dışında, artık hayatta olmayanların adına da onun plaketini alıyordu. Adına, hatırasına, ruhuna… Tamam kimileri de orada olmadığı için “vekil” tayin etmişti ama “rahmetli” anonsu o kadar sık duyuluyordu ki.

Kimi 30’unu, kimi 40’ını, kimi 50’sini, kimi 60’ını görememiş “eski ama hafızanda yaşayan arkadaşlar”dı onlar. Çocukluğunun ve gençliğinin yoldaşları. O zaman şunu da anlıyorsun: Onların olduğu ve artık olmadığı onca yılda, sen olmuşsun, bir dolu şey olmuş, kayıp sevdiklerin, sonradan hayatında olup sevdiklerin, sevdiğin olmuş. Aynı zamanda “şahsi” bir tarih değil; bir ülkenin ve hatta dünyanın........

© T24