Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2025 ya da “diyabetten güzellik yaratmak”
Diğer
18 Ağustos 2025
Arkadaşım Diyabet Aile Kampı
Bizler, yani diyabetli çocukların sağlığının ve yaşamının iyileştirilmesi için çalışan bir grup doktor, hemşire, diyetisyen, psikolog, tıp ve diyetisyenlik öğrencisi ve deneyimli tip 1 diyabetliler olarak 1997-2019 yılları arasında İznik Gölü Kenarında İznik Diyabetli Çocuklar Kampında (daha sonra ismi Arkadaşım Diyabet İznik Kampı oldu) bir araya geldik. Buna ek olarak 2012-2015 yılları arasında Doğu bölgesinden çocuklarla Hazar Gölü kenarında Diyarbakır Diyabetli Çocuklar Kampı’nda buluştuk. Kamplarda geçirdiğimiz büyülü zamanların çocukların yaşamında ve bizler üzerindeki etkisi o kadar büyüktü ki, ben bunları “Diyabetten Güzellik Yaratmak” kitabında anlatmaya çalıştım.
Kamplar esas olarak bizim diyabetle arkadaş olmak olarak tanımladığımız duygunun/bilincin (diyabetle gelen zorlukları içimizde büyütmemek, kaygılarla kendimizi tüketmemek, geleceğe bakıp diyabetle barışık bir yaşam sürmek) yeşerdiği, güçlendiği, paylaşıldığı, pekiştiği yerlerdi ve oralarda biriken duygulara/düşüncelere/deneyimlere hep bağlı kaldık.
Daha sonra 2018’te ülkemizde 35 yıldır okul dışı eğitim kampları düzenleyen Geleceğin Yıldızları ekibi ile tanıştık ve onlarla 2018’den itibaren (pandemideki 2 yıllık ara dışında) bu kez Uludağ’da Arkadaşım Diyabet Aile Kampı yolculuğumuz başladı. Pandemi döneminde ise yüz yüze kamp yapamayınca Instagram üzerinde “Arkadaşım Diyabet Online Kamp” yaptık ve bu zorluk dönemini ülke çapında online eğitim imkanına dönüştürerek, diyabet yolculuğumuzu aralıksız sürdürdük.
Geçen hafta da (11-16 Ağustos 2025) Arkadaşım Diyabet Aile Kampı 2025’i tamamladık ve evlerimize döndük. Bu yıl da iki dönem halinde yaptığımız kampa 150 diyabetli çocuk ve ailesi, ekiplerle birlikte toplam 500 kişi katıldı. Sağladığımız desteklerle 29 diyabetli çocuk (ikisi Darüşşafaka’da okuyor) ve ailesinin ücretsiz katılımını sağladık. Destek olan diyabet firmalarına, Type 1 Diabetes Community Fund, Direct Relief ve BTF kuruluşlarına (Sevde Karaaslan/Neslihan Önder) çok teşekkür ederiz.
Evlerimize bedenlerimiz geldi ama varlığımız, ruhumuz Uludağ’da çocukların arasında kaldı. Son 6 günü diyabet kelimesinin buluşturduğu 500 civarında insanla (diyabetli çocuklar, kardeşleri, anne ve babaları, kamp ekibi olarak bizler ve Geleceğin Yıldızları ekibi) birlikte yaşadık ve kelimenin tam anlamıyla diyabetten güzellik (umut, dayanıklılık, paylaşma, emek, samimiyet, dayanışma, arkadaşlık, öğrenme ve merak, eğlence, oyunlar, sarılmalar, birbirimize kulak verme, iyilik, kardeşlik ve daha nice şey) yarattığımızı söyleyebilirim. Yaşadıklarımız bazen bana mucize gibi gelir ve bu duygumda çocukların payı büyüktür. Çocukların deniz feneri gibi olduklarını, onlardan gelen ışıkla içimizin dolduğunu düşünürüm.
Kampa Şırnak’tan Tekirdağ’a ülkemizin her yerinden diyabetli çocuklar ve aileleri katıldı ve herkes kısa sürede dil, din, cinsiyet, yaş ayırmaksızın kaynaştı. O kadar ki daha kampın kapısında girer girmez (bazı anneler beni görünce kırk yıllık hasret duydukları bir yakınlarını görmüş gibi boynuma sarılır ve birlikte ağlaşırız) herkes bir sevgi ve dayanışma bulutunun içine girdi ve benim “kamp çoşkusu” dediğim duygu hepimizi etkisi altına aldı. Aileler kaynaşmanın ötesinde, hemen dertlerini ve sevinçlerini paylaşmaya, çocuklar yıldırım hızıyla arkadaş olmaya, WhatsApp grupları kurmaya koyuldu ve özellikle küçükler (“civcivler”) bir çete gibi ortalıkta dolaştılar ve beni her gördüklerinde uzaktan koşarak boynuma sarıldılar. Bu anlar en mutlu olduğumuz ve onlar için ne yapsak az olur diye düşündüğümüz zamanlardı.
Kampta tip 1 diyabet tanısı sonrası değişik zamanlardaki aileler vardır ve sorunlar da bir o kadar çeşitlidir. Daha önce hiç kimse bu kadar tip 1 diyabetli çocuğu ve ailesini bir arada görmemiştir ve bu durum herkesi hem şaşırtır hem de çok etkiler. Kampta kan şekeri alarmları, çeşit çeşit sensörler ve pompalar, kardeşlerine yardıma koşan çocuklar, meyve suları ve glukoz tabletleri, insülin kalemleri üzerinden büyük bir kardeşlik halkası oluşur. Kimsenin meraklı ve bazen etiketleyici/üzücü bakışlarının ya da sorularının olmadığı bu ortam onlara çok iyi gelir. Sanırım özellikle aileler açısından kampta yaşananları “terapi etkisi” ne benzetmek yanlış olmaz ve kampta bir tür “insan, insanın ilacıdır” sözünün gerçek olduğu bir ortam oluşur diyebiliriz. Bu “terapi etkisi” ile birçok aile hipoglisemi korkusu gibi onları geceleri uyutmayan ve dayanıklılıklarını azaltan korkulardan kurtulur ya da hayatın diyabetten ibaret olmadığını, kendilerini korumazlarsa çocuklarını da yeterince koruyamayacakları ya da gece daha çok annelerin uykusuz kaldığı gerçeği ile yüzleşir ve kamptan değişerek ayrılır. Çocuklar ise kampta kelimelerle anlatılamayacak kadar çok mutlu olurlar, birbirlerinde etkilenirler ve insülin pompası kullanmaya başlamak gibi yeni kararlar alırlar.
Kampın “terapi etkisi”ni en çok çocuk ruh sağlığı uzmanlarının (bu kampa Uzm. Dr. Ferda Volkan ve Doç. Dr. Herdem Aslan katıldı) konuşma yaptığı ve biraz uzun tuttuğumuz toplantılarda hissederiz. Onlar kabullenme süreçleri, dayanıklılık, çocukların dünyası ve anne/babalık rolleri, kronik bir sorunla baş etme, ergenlik yokuşunu tırmanma, etiketlenme kaygıları gibi konuları işler ve toplantı ailelerin konuşmaları ile zenginleşir. Bir aile “çocuğum sürekli neden ben diye soruyor, nasıl cevap vereyim?”........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d