Panik yapma, okuyabilirsin!
Diğer
16 Şubat 2025
Geçen hafta biraz uzun yazmışım. Ben uzun yazarım. Çok da konuşurum. Vitesim var, frenim yok. Yazı pazar yayınlandı, pazartesi Ozan aradı. “Anca bitirdim. O kadar çok ekran kaydırdım ki, herhalde okurken öleceğim, bitmiyor bu dedim. Kısa yaz. Deli misin nesin, insan okuyor bunu” dedi.
İyi de, yazan da insan. Onun canı yok mu?
O zaman x’de takılmaya devam et Ozicim, dedim. Çok da utandım. Okura laf söyleyen çok yaşamaz, ama arkadaşa atış serbest. İyi de ben daha ilk çembere okutamıyorsam, kime okutacağım! Demek çemberdekileri değiştirmem lazım. Kafam karışık esasen. Dürüst olayım, kompleks yaptım. Çok kişiye sordum, yazıyı bitirdin mi, diye. Belli ki ağır takılmışım. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Baştan söyleyeyim: Bu yazı da uzun olacak! Evet, kesin uzun olacak.
Okuru suçlayacak kadar küstah değilim. Uzun okuma ve okumaya vakit ayırma meselesi temelde sistem meselesi. Okuyun diyecek kadar uzmanı değilim. Ben de çılgınlar gibi okumuyorum. Belki okuyorum, çılgınlık bandını nereye çektiğimize bağlı. Mesele yazma işiyle ilgili de değil. İyi yazıyı tarif eden bir yazardan şunu duymuştum bir keresinde: “Bunu yazmazsam ölür müyüm” sorusuna “ölmem” deyip vazgeçebiliyor ya da “ölürüm, hemen yazmalıyım” diyebiliyorsanız doğru yoldasınız demişti. Konuşmuş olmak için konuşma, yazmış olmak için yazma yani. Nirvana.
Ben uzun okuma eylemiyle aramızı, ekranların bozduğunu düşünenlerden değilim. Çünkü ekranlar sayesinde tam tersine daha çok okuyoruz. Sadece kimi ve neyi adam yerine koyduğumuz konusu değişti. Bir arkadaşım elime ne geçerse okuduğum için bana “beğenmesen de devam ediyor musun” diye sormuştu, o vakitler kitabın yarım bırakılması durumunda Allahın beni çarpacağını sandığım için “tabii ki ediyorum” dedim. “Elma kurtlu çıkarsa yemeye devam ediyor musun?” dedi. Hayatım değişti. Artık en azından kurdu görene kadar yiyorum. Ama sanal alemde önümüze ne çıkarsa yiyoruz, kurdu çiğ çiğ yiyoruz. Tam yeri, olayın vahametini anlamak için hemen Devlet Bahçeli’nin kürsüdeki bağırışını hayal edin: Hortumu dayadılar hortumuuuu…
İnsanlar artık bir kitabı bitiremiyor, filmlerin sonunu getiremiyor. Çünkü içerikleri küçük dozlarla almaya alıştık. Sonsuz bir akışın içerisinde boğulmamaya çalışmaktan başka bir çaremiz yok. Oysa okur olma işi bir yetenektir. Alışkanlıklarla falan ilgisi yoktur. Çünkü alışkanlık terk edilebilir. Ama yeteneğinizi terk edemezsiniz. Resim yapmak, piyano çalmak gibi. Bu yetenek elbette tanrı vergisi değil. Başladığın yere bakar.
Okumak için ne lazım? Göz. Hepsi bu. Gözümüz çok gelişmiş bir fotoğraf makinesi, 130 milyon ışık alıcısı var. Bir milyondan fazla farklı rengi ayırt edebiliyor. Böyle........
© T24
