menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ben çocuğumun gözyaşını evde akıtmıyorum, sen kimsin?

36 1
previous day

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

30 Mart 2025

Fotoğraflar: Ege Vural Hükümdar / T24

Biz, bu çocukların hangi ara düşman ilan edildiğini bilmiyoruz. Ama “başımızdakiler”, bizim yerimize bunu da daha iyi biliyorlar ki, ellerindeki tüm araçlarla üzerlerine yürüyor. Gençliğe karşı panik üretmek, otoritenin yorgunluğunu gösterir. Yorgunluk mu sadece? Hayır. Aynı zamanda korku. Kontrol edemediğini düşman belleme refleksi. Kendine benzemeyene tahammülsüzlük. Her soruyu tehdit, her itirazı provokasyon sanma hali. Bunu sakın unutmayalım…

Tıbbi maske taktığı için gözaltına alınan milli sporcu, tekmelenen liseli, emre uyup hızlı yürümediği için coplanan genç avukat, metrodan çıkarken sıkıştırılıp sorguya çekilen üniversiteli... Kimse protestoya katıldı diye gözaltına alınan bir lise öğrencisinin adliyede ağlamasını izleyip, bu tabloya normal diyemez. Bir çocuğun gözaltındayken annesiyle yaptığı telefon görüşmesi var, mutlaka izleyin. Ağlayarak annesine “Kızdınız mı?” diyor. “Dedem ne dedi” diye soruyor. Annesi “Biz iyiyiz, sen dik dur” diye teselli ediyor.

Temsil mekanizmalarını ellerinde tutanlar, bu çocukları dinlemek yerine yönetmeye, anlamaya çalışmak yerine korkutarak hizaya sokmaya çalışıyor. Yine… Hep böyle oldu… Ama Z kuşağının bir şeyi çok farklı ve çok doğru yapacağına inanıyorum: Büyüdükçe bizler gibi hizaya girmeye meyletmeye başlamıyorlar. Çünkü hizaya inanmıyorlar.

Şahane kuşak, efsane kuşak…

Birlikte yaşamayı değil, toplumu idare etmeyi seçen bir siyasi akıl, sonunda yalnızca kendini kandırır. Toplumu okumak, fotokopi makinesinden çıkma anketlerle olacak iş de değil. O toplum, meydanda. Mahkeme önünde. Metro çıkışında. Gözaltı aracının arkasında. Bu yüzden siyasetçi için, toplumun nabzını tutmak sloganlarla, anketlerle, iki tane çakkıdı çakkıdı videoyla, yapay bir halkla ilişkiler kampanyasıyla olmayacak artık. Zaten gençler şunu söylüyor: Seçilmek, sandığa indirgenmiş bir vekalet ilişkisi değildir. Peki nedir? Stuart Hall’un vurguladığı gibi: Temsil bir anlam üretme sürecidir. Böyle söyleyince çok havalı görünüyor değil mi? Türkiye siyasetine bakıp, “anlam derken?..”. diye soranlar tam bu satırda buluştuk. Aynı anda aynı sessiz geceye doğru ‘içim sıkılıyor’ demişizdir, kim bilir belki benim cebimdeki para dönüp dolaşıp senin cebine girmiştir… Bülent Ortaçgil’in şarkısıydı bu... Asabım çok bozuk, tam burada çok belli oldu…

Neyse, literatürde siyasetin görevi, yalnızca karar almak değil; o kararların neden alındığını, kimler için alındığını ve kimin adına konuşulduğunu da bilmek, söylemek, ikna etmektir. Bu soruları bağıra bağıra sorma hakkına sahip olan kişiye de vatandaş denir. Ve şimdi siz, evde kafasına yatmayan ne varsa gözümüzün içine dik dik baka baka soran........

© T24