Tiyatro sinemalaşıyor mu?
Diğer
15 Haziran 2025
Yapay zekâ tarafından yaratılmıştır
Tiyatro öğrencilerine konuşmalarımda söze genellikle şöyle bir cümleyle başlıyorum: “Şimdilerde onsuz parmağımızı bile oynatamadığımız elektrik günlük yaşantıya gireli şunun şurasında yalnızca bir yüzyıl kadar oluyor.” Aradan kabaca üç kuşak geçmiş: 1870’lerde doğmuş dedemin evine ilk kez ampul girdiğinde ellili yaşlarında olduğunu tahmin ediyorum. O nedenle de çocukluğumun geçtiği evdeki yaşlılar odaların tavanından sarkan 30 mumluk çıplak ampulleri gösterip “çırayı yak”, “çırayı söndür” demeyi sürdürürdü.
Tiyatroda elektrik ampulü ilk kez 1881 yılında, Londra’daki Savoy Tiyatrosu’nda kullanılmış. Ondan öncesinde, ta Antik Yunan’dan başlayıp yüzyıllar boyunca binlerce oyunun sahnelemelerinin hiçbirinde elektrik ampulü şöyle dursun, mikrofon, amplifikatör, hoparlör, teyp, ses düzeni, ışık düzeni, kamera, ekran, dimmer, bilgisayar, vantilatör, projektör, film makinesi, sis makinesi de yokmuş.
Tiyatro tahminen yirmi yüzyıl açık havada, gün ışığında ve tabii ki havanın elverişli olduğu günlerde oynanmış. Kapalı salonlar ilk kez 1580’lerde inşa edilmiş ve sayıları yavaş yavaş artmış. Bu türden mekanlarda aydınlatma için önceleri kandil kullanırlarmış, sonra teknolojinin gelişmesiyle birlikte muma geçmişler. Donyağı ya da balina yağından imal edildikleri için sahne üstüne asılı çok sayıda mumdan damlayan kızgın yağ oyuncular için ciddi bir sorun oluyormuş, arada bir oyunu durdurup birilerinin merdivenle gelip mumları yenilemesi beklenirmiş.
18. yüzyıl sonlarında Avrupa’nın hızla kentleşmesine paralel olarak sokakların ve işyerlerinin gazla aydınlatılması başlamış ve 19. yüzyıl boyunca, ampulün yaygınlaşmasına kadar bu yöntemle, yani alev ışığıyla aydınlanılmış. Artık bütünüyle tavanlı mekanlardan oluşan tiyatrolar da kısa zamanda aydınlatmada gaza ve karpite geçmişler (ve binalarda patlama ve yangın olması neredeyse sıradanlaşmış).
Elektriksizlik nedeniyle 20. yüzyıl öncesinde yazılmış binlerce oyun metninde yazarlar direktiflerinde yalnızca “Ali çıkar, Ayşe girer” gibisinden basit notlarla yetinmek zorunda kalmışlar. Arada bir sahne arkasındaki birinin icra edebileceği türden ses efekti talepleri görüyoruz, “Silah sesi duyulur”, “Borazanlar çalar” gibi, ama “Güneş doğar”, “Rüzgar eser” gibi direktiflere rastlanmıyor. Bazen dayanamayıp şimşek çakması türünden efektler için maytap ve küçük çaplı patlayıcılar kullanmışlar ama bu tehlikeli yöntemlerin cezasını çeken de oldukça çok olmuş: Örneğin, 1613’te, Shakespeare’in VIII. Henry oyununda top patlatalım derken koskoca Globe Tiyatrosu yanıp kül oluvermiş.
Tiyatro öğrencilerine elektriğin tarihte çok yeni bir gelişme olduğunu anlatmamın birinci nedeni klasik tiyatro metinlerini zamanın koşullarını dikkate alarak okumaları gerektiğini hatırlatmak istemem. Yazarlar metinlerinde oyunun nerede, hangi saatte geçtiğini bildirmenin yanı sıra hava durumunu bile diyaloglara ustaca “yedirerek” rapor etmek zorunda kalmışlar.
Örneğin, Kral Lear’de “rüzgar” sözcüğü on sekiz kez geçtiği için havanın fırtınalı olduğu sonucunu çıkarabiliyoruz. Yine Shakespeare’den bir örnek: Hamlet açık havada sahnelenirken babanın hayaleti gece yarısı belirdiğinde saat büyük olasılıkla öğleden sonra 3-4 imiş. O nedenle oyunun ilk sahnesindeki kişiler aralarında konuşurken vaktin........
© T24
