menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye'ye bakıyor, Suriye görüyor

32 4
21.07.2025

Diğer

21 Temmuz 2025

Erdoğan, Türkiye’nin iktisadi imkânlarını ve kabiliyetlerini ne kadar yetersiz hale getirdiğinin haliyle bilincinde. Dolayısıyla, “gerçeklerden kopuk olduğu” iddiası gerçeği yansıtmıyor. Aksine gerçeklerle her aynaya bakışında göz göze geliyor. Sorunun ne olduğunu da aynadaki sureti kadar açık seçik görüyor.

Ancak, Erdoğan yüzleşmek yerine gerçeklerden kaçmayı, gerçekleri eğip bükmeyi ve dışarıya dönük yetersizliğini içeriye dönük hıncıyla örtmeyi yeğliyor. Başka seçeneği kalmadığını, elinde kalan bu tek seçeneğin de nihâyet pek inanmadığı bir çözümden ibaret olduğunu da biliyor.

Erdoğan’ın ne anlatacak öyküsü ne yürüyecek siyaset yolu kaldı. Siyasal ömrünün gurup vaktinde olduğunu, ardında ne bir parti ne bir kurulu düzen bırakacağını kendi de anlıyor. Gerçek çözümün seçime gitmekte ve kendini siyasetten mezun edip köşesine çekilmekte olduğunu görmek onu adeta dehşete düşürüyor ve yanlıştan yanlışa sürüklüyor.

Dış politika ve özellikle Orta Doğu konuları Erdoğan için böyle istim salma alanı. Nasıl olsa atış serbest: Kimsenin adalet, eğitim ve ekonomi bu haldeyken dönüp de Suriye’ye, Irak’a bakacak mecali yok. AB’den, sığınmacıları tutma ve adaylıktan fiilen vazgeçme karşılığında tahsis edilen ödeme düzenli alınıyor. ABD’den de İsrail’in güvenliği eksenli yeni Orta Doğu’ya karşı çıkmamak için aldığı “aferin” ona yetiyor.

Bu bağlamda PKK’nın simgesel veya göstermelik silah bırakma töreni bile Kürt yurttaşlarımız dâhil kimsede çarpıcı bir coşku yaratmadı. Bunun bir nedeni çeyrek yüzyıllık deneyimiyle halkın Erdoğan’ın bel kıran çalımlarından bezginliği, U-dönüşlerinden yılgınlığı; bir diğer nedeni de onun güvenilmez hale gelmiş olması. Çünkü meselenin ülkenin geleceği değil, Erdoğan’ın siyasî ikbali olduğunun herkes farkında.

Şu tarihî (!) denilen konuşmasında Erdoğan, neden bayrakların asılmadığını sorgulayarak kendi destekçilerini de azarladı. Ondan sonra yine o bildik fetih, ecdad, ezan, bayrak söylemine sarıldı. Daha ilk günden gereğini yapmaktan, “musafaha” gibi ağdalı Arapça sözcükler kullanarak kucaklaşmaktan değil, esasen elini öptürmekten bahsetti. Demokrasi, hak ve özgürlükler onun sözcük dağarcığında yer almıyor.

Onun yerine anlamı ve içeriği belirsiz bir “ümmet” örtüsü çıkarıyor. Tarih süpermarketinin rafları arasında, kafasına göre zikzaklar çizerek alışverişini alelacele tamamlayıp, kendi mutfağında yine kendi uydurduğu bir reçeteyle ağza konamayacak bir bulamaç hazırlıyor. Cumhuriyetten zinhar söz edemiyor, ona ancak “istiklâl savaşı nüvesi” diyerek uzaktan bakıyor.

Çünkü Erdoğan aklınca saatleri Cumhuriyet tarihimizin sıfır anına, o Osmanlı’nın yıkıldığı ama Cumhuriyet'in henüz kurulmadığı “boşluk” durumuna geri almayı amaçlıyor. Oysa, tarihin sıfır anında olan biz değiliz, komşumuz Suriye Arap Cumhuriyeti. Nitekim Erdoğan’ın konuşması da Türkiye değil Suriye Cumhurbaşkanı havasında. Sanki Ahmed El Şara’yı vantrolog gibi karnından konuşturmaya çalıştığı izlenimi veriyor.

Gerçek şu ki Suriye’de yeni dönemin, olumlu........

© T24