menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’nin kimliği, Ankara’nın dış politikası

22 1
09.06.2025

Diğer

09 Haziran 2025

Brezilya Cumhurbaşkanı Lula alışılmışın dışında beş günlük bir Fransa gezisinde. Kabataslak ifadelerle, ev sahibi Cumhurbaşkanı Macron da konuk Lula da “solcu” ve Fransa’da da Brezilya’da da başkanlık sistemi var.

Okuma yazma bilmeyen bir annenin sekiz çocuğundan biri olan Lula on yaşında ayakkabı boyacılığı yaparak çalışmaya başlayıp, daha otuz yaşındayken ülkesinin güçlü metal iş kolu sendikasının başkanlığına erişiyor. 35 yaşında İşçi Partisi’ni kuruyor ve dördüncü denemesinde başkanlığı kazanıyor.

Macron’un ise annesi ve babası hekim. En seçkin okullarda aldığı eğitiminin ardından Rotschild’de yatırım bankacılığı yaparak hatırı sayılır bir kişisel servet sahibi oluyor. Sosyalist Cumhurbaşkanı, Hollanda’da ekonomi konusunda önce danışmanlık sonra bakanlık yapıyor. Yeni bir siyasal hareket (yahut bir “kampanya makinası”) kuruyor. Hayatında herhangi bir konum için girdiği ilk seçimi kazanarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturuyor.

1945 doğumlu Lula, Brezilya’nın 1964-85 arasındaki askeri diktatörlüğünün siyasal ürünü. 1977 doğumlu Macron ise Cezayir bağımsızlığını kazanmasının ardından ve Mayıs 1968’den sonra doğan ilk Fransa cumhurbaşkanı. Meclis çoğunluklarının olmaması ise iki liderin ortak noktası.

Söz konusu beş günlük ziyarette uluslararası kredisi yüksek Lula ev sahibini Filistin’i tanımaya, uluslararası kredi arayışındaki Macron ise konuğunu Ukrayna’yı desteklemeye imale etmeye çabalıyor. Buna karşılık aralarındaki makas kapanacak gibi değil.

Bu güncel diplomatik ziyaret ve kısa karşılaştırmadan bize bazı dersler çıkıyor:

Günümüz solunun çoğul bir aile olduğu ve dünün soluna pek benzemediği gibi artık merkeze veya merkezden açılan geniş bir çatı olarak da yorumlanabileceği.

Tek parça bir popülizmden değil ülkelerin/liderlerin kendi popülizmlerinden söz edilebileceği; popülist liderlerin özellikle Ukrayna ve Filistin konularında ayrışabileceği; dolayısıyla ortak bir “popülist dış politika kılavuzu” da bulunmadığı.

Dış politikanın doğal olarak ulusal çıkarların gözetilmesine dayandığı; eskinin Üçüncü Dünya’sında bugünün Küresel Güney’inde yer alan devletlerin yeni çok kutuplu dünya düzeni ya da düzensizliğini kendi çıkarlarına gördükleri, dolayısıyla Çin ve Rusya’dan tehdit algılamadıkları.

Küresel baskın eğilimin hariciye kançılaryalarının giderek birer sekreteryaya indirgenmesi yönünde olduğu, “gerçek” diplomasinin “bir numaralar” arasına sıkışırken hızlanarak doğrudanlaştığı.

Diplomasinin olağan doğasına uygun olmayan bu hızın, bu “gerçek zamanlı” ilişkilerin “PR” yönünü öne çıkardığı; sessiz ve derinden, perde gerisinden yürütülecek sonuç alıcı girişimlerin seyrekleştiği.

Bu bağlamda günümüz........

© T24