menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dünya ‘Yerelleştirme Günü’nü Kutlarken, Türkiye otoriterleşmeyi artırarak sürdürüyor!

17 1
21.06.2025

Diğer

21 Haziran 2025

Bugün “Dünya Yerelleştirme Günü (bazılarının tercih ettiği söylemle Dünya Yerelleşme Günü)”. Bugün vesilesiyle yerelleştirme faaliyetleri, her yıl bu ay boyunca dünyanın birçok ülkesinde çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Bu etkinliklerde dünyanın her yerinden insanlar yerelleştirmenin önemini ve gücünü keşfetmek, doğa ile uyumlu ekonomileri, gelişen toplulukları ve sağlıklı yerel gıda sistemlerini destekleyen eski ve yeni birçok girişimi tanıtmak için bir araya geliyor.

Yerelleştirmenin önemi konusunda aktör, yazar ve kamucu düşünce liderlerinden biri olan Russell Brand şöyle diyor: “Ekonomileri ve toplulukları küresel yerine yerel olarak ele aldığımızda hayatımızın işleyişi üzerinde gerçek bir güç kullanma şansımız olur.” Keza gazeteci, yazar, film yapımcısı ve aktivist Naomi Klein yerelleştirme ve çok uluslu sermaye şirketleri ilişkisini şöyle özetliyor: “Yerel gıda ekonomileri sağlığımızı ve bir bütün olarak gezegenin sağlığını eski haline getirmek için gereklidir ancak bunları inşa etmek için haklarımızı küresel şirketlerden geri almalıyız.(1)

1973 yılında E. Schumacher adlı bir ekonomist “Küçük Güzeldir” adında, çeşitli makalelerinden oluşan bir derleme kitabıyla yerelleştirme fikrini popüler hale getirdi. 1970’li yılların başlarından itibaren kapitalist sistemde enerji, çevre, sosyal ve ekonomik krizlerin üst üste gelmesi bu kitapta yer alan fikirlerin giderek ana akım içinde de taraftar bulmasıyla sonuçlandı. Bu kitabında Schumacher, üreticiler ile tüketiciler, işçiler ile patronlar arasındaki ekonomik işlemlerde yerel ilişkilerin ön plana çıkartılmasının hem ekonomik hem de sosyal refah yaratarak toplulukları güçlendirebileceğini öne sürüyor. Yazarın bu kitabı, topluluk refahını artırmaya dönük ve kâr amacı gütmeyen kamu hastaneleri, eğitim kurumları, itfaiye ve kolluk hizmetlerinin ancak yerelleştirilme yapılarak en maliyet/ etkin ve adil biçimde sunulabileceği fikrinin giderek baskın hale gelmesini sağladı. (2)

Yerelleştirme fikriyatını ve hareketini anlatırken yazar ve film yapımcısı Helena Norberg-Hodge’ye ayrı bir sayfa açmak gerekiyor. Yazar 40 yıldır bu konunda yazıyor, dünya çapında halka açık konferanslar veriyor. Kendisi küresel ekonomideki gelişmelerin yerel topluluklar, yerel ekonomiler ve kimlikler üzerindeki etkisi konusunda araştırmalar yapan saygın bir analist ve bu etkilere karşı koymanın bir yolu olarak geliştirilen “yerelleştirme” fikrinin ve hareketinin önde gelen savunucularından birisi. Yazar konu ile ilgili olarak hazırladığı bir kitapçıkta yerelleştirmeyi şöyle tanımlıyor: “Yerelleştirme, hâlihazırda dev ulus ötesi şirketler ve bankaların lehine olan finansal ve diğer desteklerin kaldırılması ve üretimin asıl olarak yerel ihtiyaçların karşılanması için yapılması ve ihracat pazarlarına olan bağımlılığın azaltılmasıdır”. (3)

Ona göre, “yerelleştirme, toplulukların, bölgelerin ve ulusların kendi işleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlayan bir ekonomik süreçtir. Ancak bu her topluluğu tamamen kendine güvenmeye teşvik etmek anlamına gelmez, aslında mümkün olan her yerde üreticiler ve tüketiciler arasındaki mesafeyi kısaltmak ve yerel pazarlar ile tekellerin hâkim olduğu bir küresel pazar arasında daha sağlıklı bir denge kurmak anlamına gelir. Yerelleştirme, soğuk iklimlerdeki insanların portakal veya avokadodan mahrum bırakılacağı anlamına da gelmez. Ancak buğday, pirinç veya sütlerini- kısacası temel gıda ihtiyaçlarını- elli millik bir yarıçap içinde üretilebildiklerinde, binlerce mil seyahat etmek zorunda kalmayacakları anlamına gelir. Yerelleştirmeye yönelik adımlar hem topluluklar hem de ulusal düzeyde ekonomileri güçlendirip çeşitlendirirken gereksiz nakliye masrafını azaltır”. (4)

Kısaca, yerelleştirme sadece kapitalist büyük sermaye düzeninin ve onun tüketici monokültürünün derin ve geniş bir eleştirisi değil, aynı zamanda ona karşı gerçek alternatifler ve kalıcı çözümler sunan gezegen çapında bir harekettir.

Hodge yerelleştirmeyi katı bir reçete olarak değil, aksine ekonomik faaliyetleri değişik yerlere ve insanlara uyarlama süreci, “ekonomiyi eve getirmek” süreci olarak tanımlıyor. Yani yerelleştirme, yalıtılma (izolasyon) anlamına gelmiyor. Aslında, küreselleşmeden yerelleştirici ekonomik faaliyetlere geçebilmek uluslararası iş birliğini gerektiriyor. Çünkü küresel bankaların ve şirketlerin kârlarını koruyan serbest ticaret anlaşmalarından ziyade doğayı korumak için bağlayıcı anlaşmalara ihtiyaç var. Tabanda, topluluklar arasında, ulus devletler içinde ve uluslararası düzeyde olmak üzere her düzeyde acilen bilgi paylaşımı ve iş birliği gerekiyor.

Yerelleştirmenin faydaları ekonomik faydalarının çok ötesine geçiyor. Öyle ki yerelleştirme hem küresel Kuzey hem de Güney’de yerel ekonomiler yaratarak; yalnızca daha fazla güvenli gıda tedariki, iş ve istihdam güvenliği, refah ve gelir eşitliği sağlamakla kalmıyor aynı zamanda psikolojik ve fiziksel olarak bireyin ve toplulukların sağlığını güçlendiriyor. İnsanların birbirleriyle, topluluklarıyla, etrafındaki canlı dünyayla olan bağlantılarını yeniliyor, güvenli bir geleceğe olan özlemlerini gideriyor. Yani yerelleştirme,........

© T24