Kürt sorununun çözümünde önemli dönemeç: Umutlar, riskler, yanıt bekleyen sorular…
Diğer
09 Mayıs 2025
22 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’te yaptığı konuşma ile başlayan 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile yeni bir boyuta taşınan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gecikmeli de olsa sahip çıktığı sürecin ilk aşamasının tamamlandığı anlaşılıyor. PKK 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. Kongresi’ni iki farklı bölgede topladığını yakında geniş bir açıklama yapacağını duyurdu. Bu açıklamanın Öcalan’ın istediği ‘silahsızlanma ve fesih olacağı’ kesin gibi. İktidarın ‘terörsüz Türkiye’ diye isimlendirdiği süreçte ağırlıkla Bahçeli’nin seslendirdikleri ile Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ adını taşıyan metni vardı karşımızda. Bir de İmralı Heyeti’nin yaptıkları görüşmelerden sonra partilere verdikleri bilgiler. Şu ana kadar yapılanların, ‘silah bırakmadan örgütle temasa’ daha küçük bir ekibin çalışması gereken dönem olduğu düşünülebilir. Ancak PKK kararını ilan ettikten sonra yeni bir dönemin başlayacağı da kesin.
İktidar ‘silahlar bırakılacak nokta, hepsi bu’ dese de önümüzde hukuktan anayasaya pek çok konunun masaya geleceği uzun bir süreç var. Ve bu süreçte konuşmamız, anlamamız, tartışmamız gerekenler…
Meslek icabı sürekli yollarda olan, değişik meslek gruplarıyla toplantılara katılan, konuşan-dinleyen bir kişiyim. Aşağıda bugüne kadar yaşananlar ve bundan sonra yaşanacaklara dair en çok duyduğum soruları, bunlarla ilgili olasılıkları, umutları, riskleri sıraladım.
Önce ‘düne dair’ kısa hatırlatma…
Türkiye yakın geçmişte Oslo, Habur ve 2013-2015 arası çözüm sürecini denedi. Şu anki sürecin henüz bir adı yok ama bölgesel ve memleket içindeki gelişmelerin zorlamasının dışında, "Sırrı Süreyya Önder’in hayatta olmasa da çimentosunda, bağlayıcılığında giden bir yol" diye tarif edebiliriz.
Kamuoyu, 2013-2015 arasında yürüyecek süreçten 28 Aralık 2012 tarihinde TRT’de katıldığı yayında dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın "Ada ile görüşülüyor, netice almamız lazım" deyişiyle haberdar oldu. Elbette öncesinde İmralı’da Öcalan ile görüşmeler yürütülüyordu. O dönem MİT Müsteşarı olan Hakan Fidan en önemli isimlerdendi. Süreçte İmralı’ya ve Kandil’e giden BDP’li vekiller; Selahattin Demirtaş, Pervin Buldan, Ahmet Türk, Sırrı Süreyya Önder, Ayla Akat Ata, İdris Baluken gibi isimlerdi. İmralı’ya ilk ziyaret 3 Ocak 2013’te yapıldı. Sürecin en önemli cümlelerinden biri ilk günlerde Erdoğan’dan geldi, barışı getirmek için gerekirse baldıran zehri içmekten bahsetti.
Öcalan’ın Nevruz alanında okunan mektuplarında ya da kendine ziyarete gidenlere söylediklerinde, ‘Türkleri ve Kürtleri bin yıla yakın İslam bayrağı altında ortak yaşam süren kardeşlik’ vurgusundan, ‘ezilen halkların, işçi sınıfının, kadınların, demokratik modernite sisteminde yer tutmaya çağrısına’ farklı mesajları duyuldu.
Topluma konuyu anlatmak için kurulan heyetler, anketlere yansıyan halkın azımsanmayacak kısmında görülen olumlu bekleyiş ve destek ilk günlerde bir ivme yakalanmasını sağladı. O dönem sürecin karşısında MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli ağır eleştirel bir dille yer alıyordu. CHP karşı çıkmamakla beraber desteği de fazla büyütmüyordu. 25 Nisan 2013’te PKK silahlı güçlerini Türkiye topraklarından çekeceğini duyurmuştu. Ancak aynı süreçte Suriye’deki iç savaş büyüyor, KCK’nin bir parçası olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Suriye’nin kuzeyinde Rojova olarak adlandırılan yerdeki oluşumu devletin kimi kesimleri tarafından risk olarak görülüyordu. Kimi kesimlerinin altını özellikle çiziyorum. Çünkü o dönem PYD Başkanı Salih Müslim Ankara’da görüşmelere gelmiş, oradaki alanla Türkiye arasında güven içinde ilişki götürülebileceğine dair kimi tespitler yapılmıştı. Eylül 2014’te İŞİD’in Kobani’ye karşı giriştiği saldırı sırasında, ‘Kobani düştü-düşecek’ söylemiyle içeride de başlayan protestolar, 6-8 Ekim olayları, konunun uzun süre kapanmasına da yol açan durumlardan biri olarak tarihe geçti. 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı adıyla hükümet ve İmralı Heyeti’nin bir........
© T24
