menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İBB’yi ‘kayyum’a, İstanbul’u ‘kanal’a hazırlama operasyonları; susuzluktan depreme iktidar neleri göze alıyor?

72 8
27.04.2025

Diğer

27 Nisan 2025

19 Mart’ta başlayan ‘İmamoğlu-İstanbul Belediyesi Operasyonu’nun ikinci dalgası için cumartesi seçilmişti. Pek muhtemel ABD Hazine Bakanı Bessent’in Hazine Bakanı Mehmet Şimşek ile yaptığı sonradan değiştirilen açıklamasında da vurguladığı ‘Türk Hükümeti’nin Türk piyasasındaki dalgalanmalar ve Türkiye’nin belirsiz ekonomik görünümüne dair’ durum daha da derinleşmesin diye. 19 Mart sonrası Merkez Bankası rezervleri 50 milyar dolar azalmış, faizlerde 350 baz puan artış olmuş, başta enflasyon yıl sonu hedefleri sarsılmıştı. Piyasalar açıkken yeni dalganın kırılgan durumu daha da zora çekileceği düşünülmüş olacak ki hafta sonu beklendi. Aradan geçen 40 günde Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları için ortaya konulan iddiaların her biri zayıf kaldı. 12 saate sıkıştırılmış diploma iptali ve gözaltı-tutuklama operasyonu iktidar taraftarlarının çoğunu bile ikna etmedi. Saygın akademisyen İlker Aytürk T24’teki kapsamlı yazısından bu konuyla ilgili şu notları aktarmak istiyorum:

- 18-19 Mart operasyonlarının ne anlama geldiği, nasıl anlaşılması gerektiği konusundaki propaganda mücadelesini iktidar açıkça kaybetti. Ellerindeki MİT, MASAK ve türlü diğer istihbari ve bürokratik enstrümanlara rağmen, dosyaların ikna edici delillerle doldurulamadığı ve tutuklamaların buna rağmen yapıldığını herkes gördü. Eğer yalnızca yargı ayağı üzerinden yürümüş olsalardı belki iktidar, tabanını ikna etmek konusunda biraz daha başarılı olabilirdi, ancak üst üste hem diploma iptali hem de gözaltı ve tutuklama yapılması iktidarın inandırıcılığını azalttı. O kadar ki AKP parti örgütü dahi operasyonları bir seyirci gibi sessizlik içinde izledi, ta ki cumhurbaşkanının annesine yapılan hakaretlerin ardından biraz mobilize olana kadar. Bugünden sonra ortaya çıkacak itirafçıların, bulup buluşturup dosyalara eklenecek yeni delillerin bu imajı değiştirebileceğini hiç zannetmiyorum.

- 1945’ten beridir, merkez ya da uç fark etmeden, tüm sağ iktidarların söylemlerinin merkezine oturan “atanmışlara karşı seçilmişleri savunmak”, “vesayete karşı milli iradeyi temsil etmek” argümanları büyük yara aldı. İçinden milli irade iddiasını çıkarırsak Türk sağından ne kalır, sağ neye dönüşür sorularını ilk defa bu yalınlıkta düşünmek zorundayız. Nitekim operasyonları ve her halûkarda iktidarı savunan bazı cengaverler daha şimdiden “kutsal mazlumluktan” “kutsal zalimliğe” geçiş yaptılar. Boyun eğdirmek, diz çöktürmek uç sağın yeni söyleminde gittikçe daha fazla yer tutuyor. Twitter/X platformunda takip ettiğim ve bazı hizipler tarafından yönetildikleri izlenimini veren isimsiz troller, Türkiye’nin bugüne kadarki İslamcı geleneğini “orta yolcu, ezik ve pısırık” olarak tanımlıyorlar. Kaba gücü, otoriterliği estetize ederken, bir yandan da İslam ahlakının ötesine geçerek adeta Nietzsche’den ilham alan bir İslamcı Übermensch idealini övüyorlar.........

© T24