15 Temmuz’un yanıtlanmayan soruları
Diğer
15 Temmuz 2025
15 Temmuz 2016 gecesi, İstanbul Boğaz Köprüsü
Kara Havacılık’ta görevli Binbaşı H.A., Ankara’da bir taksiden inip, MİT yerleşkesine girdiğinde tarih 15 Temmuz 2016, saat 14.45 idi.
O saatten, Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın, Akıncı Üssü’ne götürülmek üzere derdest edildiği saat 21.00’e kadar geçen sürede yaşananların mantıklı bir açıklamasını hâlâ öğrenemedik.
Olayın iki baş kahramanı zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ve zamanın MİT Müsteşarı Hakan Fidan, TBMM’de darbeyi araştırmak üzere kurulan komisyona gelip, soruları şahsen yanıtlamayı reddettikleri için de sorular sekiz yıldır ortada duruyor.
Bu soruları önce darbe girişimini izleyen günlerde sordum. Daha sonra darbe girişiminin yıldönümlerinde hatırlattım; aldığım yanıt sessizlikten ibaret.
Darbe girişiminin dokuzuncu yılında, 15 Temmuz 2016 günü şehit olan 251 vatandaşımızın bu soruların yanıtlarını hak ettiklerini bir kez daha hatırlatarak soracağım.
Mehmet Y. Yılmaz yazdı: Darbe girişimini engellemek mümkündü
Bunun bir darbe girişimi olarak değerlendirilmediğini şuradan biliyoruz:
Bu ikilinin Genelkurmay’daki toplantısının ardından MİT Müsteşarı, zamanın Diyanet İşleri Başkanı ve Suriye Ulusal Koalisyonu eski başkanı Muaz Hatip ile akşam yemeğine gitti.
Darbe bekliyor olsaydı, her halde “aman çorbam soğumasın” diye 20.20’de koşturarak Genelkurmay’dan ayrılmazdı.
Genelkurmay Başkanı, saat 18.30’da MİT Müsteşarı’na “seni rahatlatalım” diyerek, birliklerine şu emirleri verdi:
* İkinci bir emre kadar Türk hava sahası askeri araçlara kapatılacaktır.
* Havada bulunan tüm uçaklar ve helikopterler derhal yere indirilecektir.
* Zırhlı birliklerin herhangi bir nedenle kışla dışına çıkışı yasaklanacaktır.
MİT Müsteşarı, neden endişe ediyordu ki “rahatlatılması” gerekti?
Bu kadar endişelendiyse neden çorba içmeye gitti?
Endişelendiyse neden Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, İçişleri Bakanı’nı uyarmadı?
Fidan, bir darbe girişiminden kuşkulandıysa da Akar’ın bunu o kadar ciddiye almadığını, o ciddiye almayınca da Fidan’ın da “gideyim bari çorba soğumasın” diye düşündüğünü mü varsaymalıyız?
Zamanın Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Ümit Dündar, TBMM komisyonundaki ifadesinde, “darbe ihbarı alınsaydı, Genelkurmay Başkanı’nın başka emirler de vererek, girişimi en başından engelleyebileceğini” söylemişti.
O tarihte Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakal da bu “başka emirlerin” ne olabileceğini şöyle anlatmıştı:
“Silahlı Kuvvetlerde kriz ve olağanüstü durumlarda haber alınır alınmaz ilk tedbir olarak ‘Personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında, mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı, darbe girişimi baştan açığa çıkardı.”
Nitekim Güvercinlik Üssünde darbe günü yaşananlar bu görüşü doğruluyor.
Darbeciler, nöbet çizelgelerini önceden değiştirerek, o gün mesai saatinden sonra üste sadece Fetullahçı subay ve astsubayların kalmasını sağlamışlardı.
O gün devlete ve kanunlara bağlı subaylar kışladan uzakta tutulmuştu ki darbe girişimini engellemeye kalkışmasınlar. Genelkurmay Başkanı, gelen ihbarı bir darbeye kalkışılacağı yönünde değerlendirip “Kışlalar terk edilmeyecek” emrini vermiş olsaydı, Fetullahçıların darbe girişimi, askerler daha kışladayken engellenebilirdi.
Darbe girişimi kışlalarda bastırılmış olsaydı, bu kadar sivil vatandaşımız da hayatını kaybetmezdi.
Nitekim, Malatya’da, darbecilerin verdiği emri dinlemeyen Albay Hakan Keleş, helikopterlerin başına birer asker dikerek oradaki girişimi engelleyebilmişti. Kanunlara bağlı, emir-komuta zincirine sadık başka subaylar da başka kışlalardaki hareketleri önleyebilirler miydi?
Önleyebileceklerini biliyoruz.
Şehit Astsubay Ömer Halisdemir’in, Korgeneral Aksakallı’nın emriyle darbeci Semih........
© T24
