“Yakın çevresine anlattı” kazası
Diğer
25 Ağustos 2025
Kemal Kılıçcaroğlu ve Fatih Atik
Siyasi haberciliğin klasiklerinden “Yakın çevresine anlattı” kalıbı, bu kez de TGRT Haber’den Fatih Atik’i sıkıntıya soktu. Atik’in aktarımı birçok mecrada “Kılıçdaroğlu: Ne İmamoğlu ne de Yavaş, CHP yeni aday belirlemeli” haber ve paylaşımlarına konu olunca Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yalanlama geldi.
Atik, Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına “Haberimin ve verdiğim bilgilerin arkasındayım. Kemal Bey yalanlamış olabilir” karşılığını verirken, “Kılıçdaroğlu’nun, İmamoğlu ve Yavaş’a rezerv koyduğu” bölümünün kişisel yorumu olduğunu vurguladı.
Ben de programın tartışma yaratan 19 Ağustos bölümünü izledim. Atik, “Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine Cumhurbaşkanı adaylığı hakkında söyledikleri” diyerek şunları söylüyordu:
“Yönetim işe yeni bir cumhurbaşkanı adayı belirlemekle ve bir program oluşturmakla başlamalıdır.’ Kılıçdaroğlu diyor ki: ‘Ne Ekrem İmamoğlu ne de Mansur Yavaş ne de bir başkası. CHP yeni bir cumhurbaşkanı adayı belirlemeli. Yeni de bir program oluşturmalı" diyor.
Bir cümlesi daha var. ‘Mevcut belediye başkanlarının -bunu seçim döneminde de söylemişti, yani hem Ekrem İmamoğlu hem Mansur Yavaş için- mevcut belediye başkanları seçildikleri illerin halkına hizmet etmelidirler’ ben aynı görüşteyim’ diyor. Yani bu sözlerle hem Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına hem de bir zamanlar çok yakın olduğu Mansur Yavaş’ın adaylığına da bir rezerv koyuyor anladığım kadarıyla Kemal Kılıçdaroğlu…”
Maalesef sözlerinin deşifresi, Atik’in savunmasını doğrulamıyor. “Ne İmamoğlu ne Yavaş” cümlesi, “Kılıçdaroğlu diyor ki” diye başlıyor, öyle de bitiyor. Atik, sondaki “Rezerv koyuyor” cümlesinde “yani” ve “anladığım kadarıyla” diyerek “kişisel yorumu” olduğunu belirtmeye çalışıyor ama bu ilk cümleleri doğrudan Kılıçdaroğlu’na mâl ettiği gerçeğini değiştirmiyor.
Keşke Fatih Atik, Kılıçdaroğlu’nun yalanlaması sonrası “Orası benim yorumum” diyerek başkalarını suçlayacağına “Orada yanlış ifade etmişim, karışmış” deseydi. Doğrusu da buydu.
Eskiden Deniz Baykal sık başvururdu bu “yakın çevresi” kalıbına. Gazeteciye kendisi konuşur ama “Yakın çevresine konuştu” diye yazılmasını isterdi. Bazen de “kulis” habercileri, gerçekten “yakın çevre” ile konuşarak yazardı. Ama habercilikte bir kişinin düşüncesini kaynağı belirsiz şekilde vermek hem etik açıdan sorunlu hem de böyle yalanlandığında savunabilmek zor...
Yargıtay’ın, manken Aslı Baş’ın ölümüyle ilgili davadaki beraat kararlarını bozduğu haberini görünce, gazeteci Ercan Öztürk’ü anımsadım. Aslı Baş’ın, Ahmet Bayer’in Bodrum’daki tatil köyündeki villasının balkonundan düşerek öldüğü 2010 yılında Akşam gazetesindeydi; genç kadının ölümünün intihar değil, cinayet olduğuna dair seri haberler yazmıştı.
Sonra da bu davayı unutmadı; fikri takip gazeteciliğinin başarılı bir örneğini vererek edindiği bilgileri kitaplaştırdı da. “Bir Cinayetin Aslı” adlı kitabında “Adaletin gücü mü, güçlünün hukuku mu?” sorusuna yanıt aradı; iş insanı Ahmet Bayer ile oğulları Hakan Sadi ve Volkan Bayer’in gücünün yargıyı ve medyayı nasıl etkilediğini kanıtlarıyla anlattı.
Yargıtay kararını duyunca tebrik etmek üzere aradım Ercan Öztürk’ü, mutluydu. “Yargıtay bozmak zorunda kaldı. Aslı Baş’ın ölümünün cinayet olduğunu haberlerden sonra kitapla da insanların gözünün içine soktuk” dedi ve devam etti:
“Gazeteciliğin yargı üzerinde ne kadar etkili olduğunu gördük bu davada da. Ahmet Bayer, gazetecilerin nasıl insanlar olduğunu iyi çözmüş. Haber yapacak gazetecileri, magazin müdürlerini otelinde ağırlıyor; haberleri engelliyordu. Ben de Aslı Baş haberlerini yazmamam için hem Mehmet Emin Karamehmet hem de Ethem Sancak döneminde baskı gördüm.
İnanıyorum, kitabım olmasaydı Yargıtay, bozma kararı vermezdi. Kitabı okuyan herkesten ‘Vay be kızı göz göre göre öldürüp........
© T24
