Gıdamızın hikâyesi bizim hikâyemiz
Diğer
10 Ağustos 2025
"Zehirle değil, yaşamla yazmak bizim elimizde"
Taşı, toprağı, havası böylesi bereketli olan bir ülkede mevsiminde dalından koparılıp pazar tezgahına konulan incirin kilosonun 500 TL, kirazın 1000 TL, üç tanesi bir kilo gelen şeftalinin 150 TL olması akıl alır gibi değil. Üzüm deseniz, o da 150 TL, ki zaten ona yıllardır avaz avaz bağırılan pestisit tehlikesinden dolayı elimizi değdiremiyoruz.
Yaşanan derin ekonomik krizden dolayı rakamların alıp başını gitmesi yetmiyormuş gibi bir de ülkede yetişen sebze-meyvenin temizliğine ve sağlığına dair de derin bir güvensizlik içindeyiz.
Sebze-meyve alışverişini market yerine mahalle pazarından yapmak da artık bilinçli tüketiciye güven vermekten uzak. Ancak araştırıp, temiz üretim yaptığından emin olduğumuz yerli üreticiler içimizi bir nebze ferahlatıyor.
Güven duygusu, insan yaşamında hem psikolojik hem fiziksel açıdan temel bir ihtiyaçtır. İnsanın hem ruhsal hem fiziksel sağlığının, hem ilişkilerinin hem de toplumla kurduğu bağın temel direğidir. Güvensizlik ise görünmez ama sürekli kan kaybettiren bir yaradır.
Devlet yönetimine olan güvenimizin pek çok alanda sarsıldığı zamanlardan geçiyoruz.
Bir vatandaşın yaşadığı ülkeye güven duymaması baş etmesi çok da kolay olmayan bir duygu.
Yukarıda sözünü ettiğim konuyla ilgili paylaşılan uluslararası bildirimler bir hayli endişe verici ve güven duygumuzu her geçen gün daha çok baltalar nitelikte.
Bakınız son yıllarda farkındalıksız ve ruhsatsız pestisit kullanımıyla ilgili yapılan uluslararası açıklamalar;
Avrupa Birliği’nin gıda ve yem güvenliğini sağlamak amacıyla kurduğu, üye ülkeler ve bazı ticaret ortakları arasında hızlı bilgi paylaşımı sağlayan bir ağ olan, AB Hızlı Uyarı Sistemi- RASFF (Rapid Alert System for Food and Feed) verilerine göre:
Tüm canlıların sağlığını hiçe sayarak farkındalıksız bir şekilde kullanılan pestisitler maalesef tarımın görünmez misafiri. Zararlıları öldürmek için tasarlanmış kimyasallar, aynı zamanda insan hücrelerinin de düşmanı. Uzun vadede bağışıklık sistemini yavaşça yıpratıyor, bazı türleri hormon sistemimizi alt üst ediyor, çocuklarda gelişim bozukluklarına, yetişkinlerde kanser riskinin artmasına yol açabiliyor. Vücudumuzun her gün karşı karşıya kaldığı bu küçük dozlar, yıllar içinde birikirken, “zehir” tanımını sessizce haklı çıkarıyor.
Hayvancılıkta antibiyotik kullanımı da farklı değil. Hayvanları hastalıktan korumak ya da hızlı büyütmek için verilen ilaçlar, et, süt ve yumurtayla soframıza geliyor. Bu ilaçların fazlası, bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri kırıp geçirirken, dirençli bakteri türlerini güçlendiriyor. Böylece sıradan bir enfeksiyon bile, bir gün elimizdeki ilaçlarla tedavi edilemez........
© T24
