Türkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti
Diğer
20 Haziran 2025
Kılıçdaroğlu’nun şimdi ‘butlan’ tehlikesiyle karşı karşıya olan ve katıldığı son kurultay hakkında, bazı çağrılara rağmen ne diyeceğini, 15 Haziran’da 100. yaşına giren Attila İlhan’dan bir deyişle söyleyeyim, ‘ben bilmem, siz hiç bilmezsiniz’ ama bir gerçek çeki taşı gibi ortada duruyor, öyle veya böyle CHP de CHP’nin bir önceki Genel Başkanı da çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Kılıçdaroğlu’nun ne yapması gerektiğini artık sağı sultan dahi duydu. Eğer kurultay iptal edilirse ve görev eski tabiriyle Kılıçdaroğlu’na terettüp ederse, ortaya çıkıp, o konumunu vekaleten mevcut başkan Özel’e devretmeli, en kısa yasal süre içinde de bir daha aday olmayacağını belirterek kurultayın yapılmasını sağlamalıdır. İnsanlar her zaman doğrudan kazanmazlar, bazen de çekilerek, kaybederek kazanırlar. Herhalde o koşullarda Kılıçdaroğlu’nun CHP tarihine bugünkünden bambaşka bir şekilde geçeceği malumdur hatta muhakkaktır.
İşin o kısmı da beni ilgilendiriyor herkes gibi ama asıl başka bir noktaya gelmek istiyorum: siyaset ve nesil meselesi. Kılıçdaroğlu’nun yapacağı veya yapmayacağı hamle CHP içindeki kuşak dönüşümüyle doğrudan ilgilidir.
* * *
Bu sitede kısa süre önce başka bir mecrada yayınladığım, 27 Mayıs hakkındaki yazımda, bugüne değin üstünde pek fazla durulmayan bir konuya değindim. 27 Mayıs’ı ‘hiyerarşi dışı’ bir darbe olarak fiile geçiren hamlenin çok önemli nedenlerinden biri, nesil çatışması ve bir kuşak hareketiydi. Türkiye’de zaman zaman maalesef çok yanlış bir şekilde gündeme getirilen ‘genç subaylar’ meselesi özünde doğrudur, o gün de doğruydu. Esasen 1908’den beri doğrudur. Darbeye hâkim olan ve generallerin kendilerine selam durmasını isteyen binbaşılar, yarbaylar, albaylar başka, arkadan gelen, yeni ve genç bir nesle mensuptu. O sırada orduyu yöneten komutanlarla aralarında en az 30-40 yıl yaş farkı vardı. Bir kuşak ötekini dinlemiyordu, dinlese de anlamıyordu. 27 Mayıs darbecileri birkaç ay içinde onları, evvelki nesli ordu pahasına olsa bile tasfiye etti, açılan yerleri kendisi doldurdu.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasını, SSCB’nin çökmesini, Doğu Bloku’nun dağılmasını da yine kuşak farkı yaratmıştır. SSCB’de ve diğer Demir Perde ülkelerindeki yönetimler siyaset biliminin ‘gerontokrasi’ (‘yaşlılar yönetimi’) diye nitelendirdiği, daha o zamanlar yazdığım yazılarda çok eleştirdiğim, eski bir kuşağa mensuptular. Hele 35 yıl öncesi düşünülürse, o eski ‘devrim’ kuşağı yeni dünyayı anlamaktan acizdi, belli ki, sadece kendi bireysel meseleleriyle uğraşıyordu. O sırada dünya tepeden tırnağa değişmişti.
Buradaki problem şudur. Devrimleri gerçekleştiren kuşaklar daima gençtir. Devrimin ‘ateşi’ başka bir niteliği kaldırmaz. İnsanlığın gençlik tanımı zamanla değişir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında 19 yaşındaydı. Fransız Devrimi’ni icra eden Konvansiyonun yaş ortalaması 30’du, hatta 1908’de kendi devrimlerinin içinde ve başında yer alırken Enver Bey (Paşa) de Mustafa Kemal Bey (Paşa) de henüz 30 yaşını bulmamıştı. (Mustafa Kemal Paşa’nın doğum yılı 1881 olarak belirlenmişse de son araştırmalar onun birkaç yaş daha büyük olduğunu kesin şekilde kanıtlamıştır.) O kadro Kurtuluş Savaşı’na 40 yaşına doğru girdi. Rus Devrimi’nin yönetim kadrosu biraz daha yaşlı olsa da aşağı yukarı o çağlarındaydı.
Vurguladığım üzere, İttihatçıların tamamı iş başına geldiklerinde 30’lu yaşlarındaydılar ve önemli maksatlarından biri devleti gençleştirmek, Tanzimat paşalarını görevden ayırmaktı. Demirel, 40 yaşında Başbakan olmuştu. Küba Devrimini yapan Fidel Castro 1959 yılında 33, Che Guavera 31 yaşındaydı. Türkiye’de Meclis’in, yönetim kadrolarının ‘prosopografik’ incelemeleri olmadığından el yordamıyla bulduğumuz sonuçlara göre izleyen yıllarda yaş ortalaması yükseldi. (Sadece Frederick W. Frey’in 1965 baskılı The Turkish Political Elite adlı kitabı bu konuda ciddi bir analiz sunar.)
* * *
Değişimin önemi şuradadır. Her dönem, devrim, atılım başlangıcındaki heyecanı yitirir ve bürokratik hale gelir. Devrimler yaşlanır, onu gerçekleştiren kuşaklar yaşlanır ve ortaya taşınamayacak ağırlıkta, esnekliğini yitirmiş, katılaşmış, kendisi bir dönüşümün sonucu olsa bile dönüşümleri anlayamayan yaşılar ve insanlar çıkar. Yaşın getirdiği tutuculuk ister istemez yönetimlerin bilincini ve davranış kalıplarını tayin eder. Ancak kendisini yenileyebilen yönetim modelleri, ancak yerleşik isimlerin koltuklarını kendisinden sonra gelen ve yetiştirdikleri kuşaklara devredebilen yapılar ayakta kalabilir.
* * *
Konu toplumbilim açısından hiç de yeni........
© T24
