İstanbul Edebiyat Haritası: ‘Şehir ve edebiyat’ ilgililerine kılavuz kitap
Diğer
29 Haziran 2025
Açılışında, “Şerefü’l-Mekân Bi’l-Mekîn” (Mekânın şerefi orada oturanlardan gelir) sözü yazılı kitabın söz mekânı İstanbul olunca Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “İstanbul’da her saat bir sanat eseri gibi güzeldir.” sözünü hatırladım. Kitabın açılış cümlesinin anlatışıyla yaşanılan mekânın şerefi o mekânda yaşayanlar sayesinde ise Tanpınar’ın, “bu şehrin dehasını duymuş” dediği üstadı hakkındaki “Yahya Kemal ile beraber olmak, onu dinlemek bir lezzettir.” sözüne itibar edilmelidir. Tırnak içindeki sözün vurgusuyla bir mekânı/şehri varlığıyla onurlandıran “büyük şehirliler” birlikte olmanın “lezzet” olduğu kişilerse onların kıymeti bilinmelidir. Bu kıymet bilmenin bilinciyle İstanbul Edebiyat Haritası için yola çıkan -Nahit Sırrı çalışmalarıyla tanıdığımız- Bahriye Çeri, onca emeğin anlamını özetliyor: “Bazı şehirler, yaşadıklarıyla değil, yazıldıklarıyla hatırlanır. İstanbul da onlardan biri:”
Bugünlerde yaşama kültürümüze ‘yaşanabilir bir şehir’ bulma arzusu eklendi denilebilir. Geçim kaygısıyla ‘kazanmak’ için şehirlere akın edenler, benzer nedenlerle şehirlerinden ayrılmayı düşünür durumdalar. Öyle ki ‘kazanmak hırsı’ ile ‘yaşamak zevki’ arasında kalanlar, “hüzün verici beton yığınları” yerine içinde yaşamaktan esenlik duyacakları mekânları özlüyor artık. Eflatun’un, “en büyük fazilet, şehir kurmaktır” sözündeki faziletten payını almış şehirlerin özlemi, ‘şehir’ kavramını yeniden sorgulamayı da gerektiriyor.
Farabi’nin, “her fert, tabiatındaki mükemmelleşme ihtiyacını, ancak muhtelif insanların -yardımlaşma maksadıyla- bir araya gelmeleriyle elde edebilir” zorunluluğuyla kurduğumuz şehir, yalnızca bir mekân değil, bir imkân ve bir uygarlıktır. Babil ve Roma, yalnızca bir coğrafya değil, kadim birer uygarlığın da adıdır. Alberto Manguel, Kelimeler Şehri (2009; çev. Esen Ezgi Taşçıoğlu) kitabında “özlem duyulan şehir her zaman gelecektedir” diyor ya bu özlem şehrini düşünmemiz gerekir. Böyle varsaydığımızda kendi adıma, geleceğin şehrinin yaşam mimarisini ‘sanat ve edebiyat’ ölçeği belirlesin isterim.
Bir şehrin geçmişini geleceğe aktaracak pek çok belgeden, bilgiden söz edebiliriz ne var ki bir şehri belleklerde canlı tutan, o şehirde yaşayan ya da o şehri yazan edebiyatçıların şehriyle yaşayan anılarıdır, yazdıklarıdır. Bu bakımdan edebiyat metinlerinde adı geçen şehirleri olaylar için birer stüdyo mekân görmemek gerekir. Pek çok edebiyat metinde şehir, kurmaca kişilerin önüne geçerek metnin başkahramanı olur; çok zaman hiç görmemişken merak edip sevdiğimiz şehirlerin olması böyledir. Bu, şairin gözleri kapalı İstanbul’u dinlemesi gibidir, yazıyla da anlatılamaz. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun romanına ad olan Ankara, yalnızca romanın mekânı değil doğrudan doğruya romanın kendisidir. “Bursa’da eski bir cami avlusu” bir dizedir şiirde oysa Bursa’nın tarihidir, kültürüdür o dize.
Şehirlerin adıyla bilinen sanatçılar, içlerinden geçtiği şehre hayat veren akarsular gibidir; sular çekildiğinde canlılığını kaybedişine benzer yazarı olmayan şehirlerin de unutuluşu. Gogol’un, Dostoyevski’nin, Turgenyev’in adlarının geçmediği bir Petersburg şehrinden söz edilebilir mi? Joyce’un roman kahramanı Bloom, kim bilir kaç kişiye yol göstermiştir Dublin sokaklarında. Bir sokak düşünün Prag’ta ki Kafka, ürkek adımlarla arkanızdan gelmiyor olsun! Charles Dickens’tan Virginia Woolf’a, kaç yazarın yolu kesişmiştir yağmurlar kenti Londra’nın sokaklarında. Nedim, Yahya Kemal, Abdülhak Şinasi, Tanpınar, Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Pamuk gibi kalemler yazmamış olsaydı İstanbul, “Ankara’nın en güzel yanı” olarak dönülecek yer olmazdı herhalde. Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul, coğrafya haritamızda vardı elbette ancak modern edebiyatın ‘şehrengiz’ kitabı Beş Şehir yazıldıktan sonradır ki anılan şehirler ayrı bir kimlikle yer edinmiştir belleklerimizde. Anadolu’nun orta yerinde Mevlana’sız bir Konya ile içinde Sabahattin Ali yatmamış Sinop Cezaevi, anlatılsa da anlamlandırılamaz.
Bahriye Çeri’nin, “sadece yazarların yaşadığı evleri değil, edebiyatın sosyal ve kültürel buluşma noktalarını da kapsayan” İstanbul Edebiyat Haritası (Masa Yayınları) kitabını okuyunca Osmanlı şairi Nedim’in “kâlâ-yı ma’ârif satılır sûklarında” dediği “bâzar-ı hüner” şehri İstanbul’da onca kalem erbabıyla dolaşmış saydım kendimi. Önüme........
© T24
