Dört el maceraları (5): Anna ve İzlanda
Diğer
08 Haziran 2025
Bilkent’teki ilk piyano öğretmenlerimden birisi Anna M. Sigurðardóttir’di. İzlandalıydı. Piyano çalarken kolları, bilekleri kasılanların, yani teknik sorunlar yaşayanların ilacı ondaydı. Bu konularda az bulunur bir bilgi ve deneyime sahipti, çünkü gençliğinde sakatlanmış, piyanistik yetilerine yeniden kavuşabilmek için anatomiyi çok iyi bilen bir hocayla çalışması gerekmişti: Claudio Arrau'nun öğrencisi Brigitte Wild.
Benim de böyle sorunlarım vardı. Klavyeli çalgılara girişi kendi başıma, tuş ağırlığı olmayan orglarla yapmıştım. Daha sonra piyanoyla tanışınca ve orgda geliştirdiğim kas alışkanlıklarıyla piyano çalmaya kalkışınca teknik sorunlar baş gösterdi. İyi çalıyordum, dinleyenler beğeniyordu, ama kasılarak çalıyordum. Bu sağlıksız teknikle yeni eserler çalışmaya, piyanoda ilerlemeye devam ettikçe kötü kas alışkanlıklarım giderek daha derinde yer ediyordu. Bir süre sonra anladım ki bu şekilde devam edersem bir gün bir yerde tıkanacaktım. Orta 3'te hocam olan Anna ile bu sorunları gidermeye yönelik çalışmaya başladık, ama o 2 yıl sonra memleketine dönünce bu çalışmamız yarım kaldı. O gittikten sonra ondan öğrendiklerimi sürdüremedim. Zaten tam oturmamışlardı; ayrıca, her dönem gittikçe ağırlaşan piyano müfredatını çalışırken yeni kas alışkanlıkları edinmek mümkün değildi. Bunun için okula ara verip, benim durumuma özel ve hassas bir çalışma rutinine girmem gerekiyordu. Bunu anladığımda lisansa geçmiştim. Mezuniyetime 2 yıl kala Bilkent’i yarım bırakıp İzlanda’ya gittim. Orada bir yıl boyunca Anna’dan özel ders aldım. Her ikimiz için de sabır ve dikkat isteyen uzun bir süreç boyunca bana yeni ve sağlıklı bir teknik kazandırdı. Bildiğim her şeyi unutup, 5-parmak egzersizlerine dönüp piyano çalmayı sil baştan öğrenmem gerekti. Anna, piyanist olarak kariyerimi kurtardı, diyebilirim. Bunun için hayatım boyunca minnettar olacağım.
Anna çok şefkatli, dünya tatlısı bir kadındı, öğrencilerine karşı bir anne gibiydi. Her şeyimizle ilgilenirdi. İzlanda'ya ilk gittiğimde bir ay boyunca onun evinde kaldım. 1 1 stüdyo dairesi vardı, aslında pek misafir ağırlamaya müsait değildi; ama o benim için imkanlarını zorladı, beni salondaki çekyatta yatırdı. Beni yedirdi, içirdi, gezdirdi, gömleklerimi ütüledi. Bir yıl sonra İzlanda'ya tekrar gittim ve bu sefer kendime ev tuttum ama o bana bir evlat gibi bakmaya devam etti. Derslerden önce birlikte yoga yapardık, dersten sonra da nefis bir lazanya yapardı, müzik dinleyip, yemek yiyip sohbet ederdik. Çok da........
© T24
