menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çekilmemiş fotoğraflar

43 1
07.06.2025

Diğer

07 Haziran 2025

1968 Türkiye Kupası Diyarbakırspor - İzmirspor maçında Nazmi Tahincioğlu, Diyarbakırspor’un galibiyet golünü atarken

Yoğun bakımda, konuşabildiğin son anlardan birinde Fenerbahçe-Beşiktaş maçını sorduğunda, ölmeyeceğinden, hep söylediğin gibi “yaşayacağından” o kadar emindim ki yalan söyleyemedim.

Her zamanki gibi, Fenerbahçe’nin hocasına sallayıp, gözünü kapattın sessizce. Keşke Fenerbahçe’nin kazandığını söyleseydim dedim içimden…

Ama hep kaybediyorduk yıllardır değil mi baba?

Ne uzun bir Mayıs’tı…

Yine uzun bir mayısta kopan o büyük kasırgadan sonra hayat bütün anlamını değiştirmiş sadece hayatta kalmaya çalıştığımız günlerden ibaret hale gelmişti.

Fırtınadan geriye kalanları toplayıp, derme çatma da olsa bir yuva kurmaya çalışmak güç. Ama bir damla yağmurda perişan olanlara ne büyük rüzgarlarla boğuştuğunu anlatmak daha da güç.

Ilık bir rüzgârın, serin bir ikindinin kıymetini ve güzelliğini…

İşte baba, belki de bu yüzden, aslında sadece bu yüzden, bir dönem dolup taşan, iki dakika rahat nefes almaya fırsat bulamadığın odanın duvarına ilk iş, “acırsan acınacak hale düşersin” yazılı çerçeveyi asmıştın da o zaman nedenini anlamamıştım.

Çok sonraları, yanındaki kalabalıktan artık eser kalmadığında, o odayı boşaltmak zorunda kalırken, kendini büyük harflerle uyarmanın anlamını kavramıştım.

Kendine yaptığın o uyarıyı hiç dinlemediğini de…

Ama hayat böyledir değil mi?

Günün sonunda yanında kalan üç beş kişi ve onların senin hakkında bildikleridir hayat dediğin.

O sayının senin için çok daha fazlası olduğunu senden sonra arayan soranlardan, ağlayan gülenlerden, gelenlerden gidenlerden görebilirdin aslında.

İnan, tam da olması gerektiği gibiydi Nazmi Hoca…

Ne eksik ne de fazla…

1940’larda Bitlis’te altı kardeşten biri olarak dünyaya gözlerini açıp, demircilikle ailesini geçindiren babayı henüz 10 yaşında kaybeden bir çocuğun, acının gölgesine sığınmadan, hayatı böylesine doya doya kucaklayarak büyüyebilmesini, bunu nasıl becerdiğini hiçbir zaman anlamadım. Yaşama bu kadar büyük sarılabilmeni.

Hayata buradan başlayıp, yoklukla ve yoksullukla baş edip, geriye sessizlik değil de birkaç cümle bırakabildiğin bir hayatı inşa etmek ancak böyle mümkün olabilirdi.

Sen anlattığında, bazen tekrar tekrar anlattığında içimde hep “çekilmemiş fotoğrafları” görme arzusu oluşurdu.

Doyamadığın demirci baban, çıraklık yaparken ateşi körüklemen ve gözüne babanın bin bir yerinden delik önlüğünün takılması, babandan sonra inatla okula devam ederken sarı-lacivert Güzelderespor’da oynamaya........

© T24