Öcalan yerine İmralı görüntüsü
Diğer
14 Temmuz 2025
PKK’nın sembolik de olsa silahları bırakma töreni düzenlemesinin ilk adımı, Abdullah Öcalan’ın görüntülü bir mesajla örgütüne yeni bir çağrıda bulunmasıydı. 26 yıl aradan sonra ilk kez Öcalan’ın görüntüsünün yayımlanması ve içeriği “haber değeri” taşıyordu.
Fakat yaygın medyanın büyük bölümü, özellikle de iktidar medyası Öcalan’ın mesajını birkaç cümlelik haber olarak geçiştirdi; içeriğini tam olarak aktarmadı. ATV, Habertürk, Star, Show, CNN Türk ve NOW televizyon kanalları da haberi aktarırken Öcalan’ın görüntüsü yerine fonda silahlar, İmralı adası ve DEM’lilerin arşiv görüntülerini döndürüp durdular.
Benzer bir habercilik, 30 PKK’lının Süleymaniye’deki sembolik “silahları yakma” töreni haberlerinde de kendini gösterdi. Anadolu Ajansı, çektiği görüntüyü logosunu koymadan servis etti; iktidar çevrelerinin de “tarihi” olarak nitelediği bu gelişmeyi dört cümlelik bir haberle duyurdu, evet sadece dört cümle! Törende açıklama yapan PKK’nın lider kadrosundan Bese Hozat’ın okuduğu metinden tek cümle bile yoktu haberde.
Yaygın medya da Öcalan’ın mesajındaki gibi Bese Hozat’ın açıklamasının ayrıntısına girmedi. Oysa okuduğu metinde özetle, “demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde” “iyi niyet ve kararlılık adımı olarak sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz” deniliyordu. Hem de Hozat, konuşmasını metin dışına çıkarak “Kuşkusuz bu tarihi girişimin başarıya ulaşması için çok ciddi hukuksal reformlara ihtiyaç var” diye noktaladı.
Bu sözler, PKK’nın “ilk adımı” devam ettirmek için bekledikleri hakkında fikir veriyordu. Bunları bilmek, bu ülke insanlarının hakkıydı. Aktarmak da gazetecilerin göreviydi.
40 yılı aşan çatışmalı, kanlı sürecin tümüyle sona erdirilebilmesi için “barış gazeteciliği”ne gereksinim var. “Barış gazeteciliği” de, sadece devletin açıklamalarını, planlarını haber yaparak yürütülemez. PKK’nın yaklaşımını, sürece ilişkin açıklamalarını da topluma iletmek, ayrıca sorunu tüm boyutlarıyla yansıtmak, geçmişe değil geleceğe odaklanmak gerekir.
Bu çerçevede iktidar medyasında dilin ve DEM’e yaklaşımın değişmesi önemli bir gelişme. Sürecin daha sağlıklı işlemesine gazetecilik ancak böyle katkıda bulunabilir.
PKK’nın sembolik “silah yakma” törenini izlemek üzere bölgeye iki grup gazeteci gitti. Bir grup gazetecinin gidişini DEM partisi, daha küçük olan ikinci grubun gidişini de “devletin güvenlik birimleri” organize etti.
Yıllardır gazetecilerin “davetli geziler”e katılmalarının etik olmadığını yazıp duruyorum. Ama bir istisnayı da vurguluyorum her seferinde. Gazeteci, başka türlü izlenmesi mümkün olmayan hallerde davetli geziye gidebilir. Ancak masraflarını kendisinin ya da kurumunun karşılaması, gezinin davetli olduğunun yayında belirtilmesi şarttır. Bu da gazetecilerin kendi olanaklarıyla izlemelerinin mümkün olmadığı bir etkinlik.
Sosyal medyadaki eleştirileri görünce, iki gruptan da bazı arkadaşlarla görüştüm. “Devletin güvenlik birimleri”nin götürdüğü gazeteciler, Erbil’e uçak biletini ve oradaki otel ücretini kurumlarının karşıladığını söylediler. Bu gazetecilerden bazıları aldıkları biletin “Business Class”a yükseltildiğini uçağa girişte öğrenmişler; dönüşte ekonomi bölümünde uçmuşlar.
DEM’in götürdüğü 30 kadar gazeteci de Diyarbakır’a uçak biletini kendileri almış ama otobüsle gidişi parti, Erbil’deki konaklamayı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) karşılamış. Her iki grubun Erbil’den Casene mağarasının önündeki tören alanına gidiş ve dönüşü yine aynı şekilde organize edilmiş. Erbil’de ve yolda güvenliği IKBY ekipleri sağlamış.
“Devletin güvenlik........
© T24
