menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Biraz çetrefilli, az biraz da muğlak: “Terörizm” ve “karşı terörizm” kavramları ve çalışmalarına dair (1)

23 0
27.07.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

27 Temmuz 2025

“Terörizm” özellikle yirminci yüzyılın sonlarından itibaren çağımızın sosyo-politik tasviri yapılırken en sık referans verilen kelimelerden biri. Gazete manşetlerinden, hükümet sözcülerinin demeçlerine, iş dünyasından sıradan yurttaşa kadar herkesin bir şekilde kendi anlamını oluşturarak kullandığı çetrefilli ve muğlak bir kavram. Özellikle “çatışma”, “güvenlik”, “istikrar”, “uzlaşma” ve “barış”a dair konuşmalarda mutlaka öyle ya da böyle adı geçiyor. Ancak tam olarak ne anlama geldiği ya da nasıl ve neden bir tehdit oluşturduğu, bu tehdidin doğası ve muhatapları ve bir korku unsuru olarak gücü, bir hayli tartışmalı ve sorunlu bir alan. Ben, birkaç haftaya yayacağım bu yazılarda, ülkece tam da Türkiye Cumhuriyeti Devleti-PKK arasında yürütülen “terörsüz Türkiye” süreci içinde olmamızdan, “terörizm” ve “karşı terörizm” çalışmalarının, “terörizm” konseptine nasıl baktığını, kabaca ve informatif olarak betimlemeye çalışacağım. Bunu yaparken, geçmiş yıllarda Edwin Bakker’den aldığım “Terörizm ve Karşı Terörizm” dersi notlarımdan yararlanacağım. Burada amacım, mevcut literatürü özetleyerek, kamuoyunda çok sık kullanılan “terör”, “terörist” ve “terörizm” kelimelerine, en azından söylem açısından, biraz daha serinkanlı ve derinlikli bakmanın öneminin naçizane altını çizmek.

Her şeyden önce, “terörizm”in bir fenomen ve birtakım amaçları gerçekleştirmek üzere kullanılan bir araç olduğunu belirterek başlamak gerek. Buradan hareketle, “terörizm”in, akademide ne gibi tanımlar etrafında tartışıldığını belirledikten sonra, “terörizm” ve “karşı terörizm” araştırmalarının nasıl yapıldığı, “terörizm” kavramına dair beş ön kabul, “karşı terörizm”e dair beş ön kabul ve son olarak “terörizm”le mücadele yöntemlerinden bahsederek diziyi bitireceğim. Böylece, “terörizm” tanımlamalarının önemi yanında zorluğu ile bu alanda yapılan çalışmaların kapsamı ve sınırlılıkları üzerinden, bu kavrama nasıl yaklaşmamız gerektiği ile ilgili bazı ipuçları edinebiliriz. Belki de herkese bol bulamaç “terörist” demekten vazgeçeriz. Kim bilir!

Bu giriş yazısında, öncelikle “terörizm”in kısaca tarihi, tanımları, tanımlamadaki zorluklar, “terörizm” tanımının gerekliği ve elementleri üzerine eğilmek istiyorum. Bununla birlikte, “terörizm”i çok geniş ölçekte almadığımı belirteyim. Kapsamıma, yer yer değinecek olsam da örneğin “trafik terörü” ya da “devlet terörü”nden ziyade, devlet dışı politik aktörleri alıyorum.

Öncelikle, “terörizm”in ilk etapta aklımıza getirdikleri üzerinden çok da yeni bir kavram olmadığını, modern öncesi dönemlerde de çeşitli otorite ve elitlere karşı siyasi şiddet eylemlerinin var olduğunu biliyoruz. Buna bir örnek olarak, 11. yüzyılda Orta Doğu’da Suikatçılar (Haşhaşiler) adı verilen grubu verebiliriz. Haşhaşiler; dönemin valileri, komutanları ya da siyasi figürlerini, intikam ya da ittifak amacıyla çeşitli suikastlar yoluyla infaz ediyorlardı. Mesela, Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün 1092’de infazı, bunların en önemli eylemlerinden biri kabul edilir. Modern sonrası dönemde “terörizm”in başlangıcını ise 19. yüzyılın ikinci yarısındaki anarşizm ile başlatabiliriz. 1870 ve 1880’lerde özellikle Fransa başta olmak üzere Avrupa ve ABD’de şiddet eylemli propaganda yapan anarşistler, eğer aynısını günümüzde yapmış olsalardı, onlara kesinlikle “terörist” denileceğini ifade edebiliriz. Bu anarşistler, devlete karşı hareket eden, onu eleştiren hatta dönüştürmeye çalışan, devrimci ya da toptan devlet fikrine karşı çıkan, sınıf bilinci yüksek, genelde entelektüel birikime sahip ancak şiddeti meşru gören karmaşık gruplardan oluşuyordu. Örneğin, 1800’lerin sonunda “Özgürlük ya da Ölüm” sloganı ile Osmanlı İmparatorluğuna karşı çatışan İç Makedon Devrimci Örgütü’nü, İmparator gözüyle bakarsak, erken modern dönemin bir “terörist” örgütü olarak niteleyebiliriz. Kısaca, aşırı soldan milliyetçi ayrılıkçılara kadar geniş bir spektrumda taktikleri, sloganları ve politiklikleriyle benzeşen çok fazla grup; devlet başkanlarını, fabrikatörleri, önemli dini ya da kanaat önderlerini ya da doğrudan halkı hedef alarak, kendi bölgelerinde ya da uluslararası kamuoyunda ses getirecek şekilde eylemlilik içine girmişlerdir.

Buradan hareketle, kimi araştırmacılar, erken dönem anarşizmiyle günümüzde “terörizm” addedilen faaliyetler arasında karşılaştırmalar yaparak çeşitli trendler yakalamaya çalışmışlardır. Mesela, “terörizm” çalışmalarına yoğunlaşan akademisyen David C. Rapoport, tarihsel olarak “terörizm”i dört ana dalgaya ayırarak inceler. İlki, 1880’lerdeki anarşizm hareketidir. İkincisi, 1920’lerden itibaren ortaya çıkan sömürgecilik karşıtı dalgadır. Üçüncüsü, 1960’larda başlayan yeni sol dalga ya da kızıl “terörizm” ve sonuncusu 1979’da başlayan dini dalga. Rapoport, ilk dalganın Rusya’da 1870’lerde başladığını ve oradan dünyaya yayıldığını söyler. Anarşistler, özellikle doktrinerler Bakunin ve Kropotkin’in eserlerinden, terörün stratejik amaçlı nasıl kullanılacağına dair çıkarımlar yapmışlardır. Dönemin medyasını ve yeni teknolojisini çok iyi kullanmışlardır. Örneğin, Rusya’da Narodnaya Volya örgütü, Rus Çarı da dahil pek çok kişiye suikast düzenlemiş ve dünya kamuoyunda tanınır olmuştur. İşin ilginci, Rapoport’a göre, bu dönemin örgüt üyeleri de kendilerini “terörist” olarak adlandırmışlar ve 1890’ları “Suikastların Altın Çağı” ilan etmişlerdir. Bu ilk dalgada, ABD Başkanı McKinley ve Avusturya ve İtalya gibi önemli ülkelerin kral ya da kraliçeleri suikastlar sonucu öldürülmüştür. 1920’lerde ortaya çıkan ikinci dalganın ana odağında ise sömürge halklarının kendi kaderini tayin veya tam bağımsızlık söylemleri etrafında şekillenen eylemlilikleri vardır. İlk dalgadan farklı olarak bu eylemlilikler, daha çok “vur-kaç” gibi gerilla taktikleri üzerine kuruludur. Yine farklı olarak, bu dalgada mücadele edenler, kendilerini “terörist” değil, özgürlük savaşçısı olarak nitelendirmişlerdir. Tam tersi, onlar “terörist” olarak karşı tarafı nitelemiş ve bir sömürgeci “devlet terörü”nden bahsetmişlerdir. Bunlardan en ünlüleri arasında, İrlanda’nın bir bütün olarak bağımsızlığını savunan IRA (İrlandalı Cumhuriyetçi Ordu), Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını sağlamaya çalışan Cezayirlilerin oluşturduğu FLN (Ulusal Özgürlük Cephesi) ve İngiliz otoritelerine karşı savaşan ve Kudüs’te King David Oteli........

© T24