Kurallara dayalı düzenin sonu mu?
Diğer
25 Haziran 2025
İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası güvenlik mimarisi 80 yıl boyunca Soğuk Savaş, Yumuşama, SSCB’nin uluslararası sahneden çekilmesi, kısa süreli tek kutuplu dünya, çok kutuplu düzene geçiş sancıları gibi temel evreleri yaşadıktan sonra, ikinci Trump dönemi ile birlikte uluslararası topluma veda etmenin kıyısına geldi.
Gözlenen gelişmeler bir süre öncesine kadar “geçiş süreci” olarak tanımlanırken, kural tanımayan otoriter popülizmin ve çifte standarda dayalı ikiyüzlülüğün hızla yaygınlaşması üzerine, ne yazık ki korkulan sona doğru ilerledi.
“Devletlerin egemen eşitliği” yerine “güçlü olan haklıdır” eğilimi tehlikeli şekilde tırmandı. “Diyalog yoluyla uzlaşı” yerine “diplomasiyi dışlayan çatışmacı” yaklaşım belirleyici oldu.
Uluslararası sahnede, her zaman mükemmel işlemese de, bir ölçüde öngörülebilirlik sağlayan senaryolar vardı. Oyuncular senaryolara genelde uyarlardı. Senaryo dışına çıkma eğilimlerine yönelik caydırıcı mekanizmalar devrede olurdu.
Şimdi, “kurallara göre oyun” yerini “güç yeteneklerine sahip olanın kural tanımadığı oyuna” bıraktı. Gerilimlerin ve çatışmaların tırmanmasının kaçınılmaz olabileceği aşamaya geçildi.
2020-2021 döneminde yaşadığımız Covid-19 pandemisinin yarattığı travmanın ardından, uluslararası hukukun endişe verici düzeyde ihlal edildiği gelişmelere tanık oluyoruz.
Putin yönetimindeki Rusya’nın 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna’ya saldırısını; Hamas’ın 7 Ekim 2023’te giriştiği vahim terör eylemi üzerine Netanyahu yönetimindeki İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü, sağduyu sahibi herkesi dehşete düşüren, soykırım boyutlarına ulaşan vahşeti derin kaygı ile izliyoruz.
İsrail’in Gazze’de yaptıkları uluslararası hukuk uyarınca “insanlığa karşı suç”, “savaş suçu” ve bana göre “soykırım” suçudur. Ama buna karar verme yetkisi Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) aittir. Uluslararası hukuka saygı, UAD kararını beklemeyi gerektiriyor.
“Nükleer silah sahibi olmanın eşiğine ulaştığı” gerekçesiyle, İran’a karşı İsrail’in başlattığı ve sonra ABD’nin katıldığı saldırıların uluslararası hukuk açısından gerekçesi yok. Tersine, uluslararası hukuk (Birleşmiş Milletler Şartı’nın 2/4 maddesi ve Cenevre Sözleşmeleri’ne Ek Birinci Protokol’ün 56. maddesi) vahim ölçüde ihlal edilmekte. İran’a yönelik harekat “uluslararası saldırı suçu” oluşturur.
Netanyahu’nun “İran’ın nükleer silah sahibi olması” ile ilgili iddiayı son yirmi yıldır dile getirmekte olduğunu biliyoruz. 13 yıl önce, 2012’de, ben de Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda Netanyahu’yu bu masalı anlatırken canlı olarak dinlemiştim.
Bu bize, sonradan yalan olduğu ortaya çıkan “kitle imha silahlarına sahip olduğu” gerekçesiyle, uluslararası hukuka aykırı şekilde, 2003’te ABD’nin (Birleşik Krallık ile birlikte) Irak’ı işgal ederek Saddam rejimini devirmesini ve Irak’ta ortaya çıkan uzun dönemli kaosu hatırlatıyor.
İran rejiminin insan haklarını ve temel özgürlükleri........
© T24
