menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İlber Ortaylı: Fatih, sadece İstanbul’u değil zihniyeti de fethetti; sadece kendi zamanını değil, gelecek yüzyılları da etkiledi

33 7
15.06.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

15 Haziran 2025

İlber Ortaylı’nın Kronik Kitap’tan yayımlanan Fatih Sultan Mehmed: Doğu'nun ve Batı'ının Efendisi adlı kitabı, yayımlandığı ilk haftada liste başı oldu. Bu sadece bir tarih kitabı değil; Ortaylı’nın ifadesiyle, “çağının fevkinde bir hükümdar”ın katmanlı bir portresi. Kitap, II. Murad’dan başlayarak genç Fatih’in ilk iktidar tecrübesiyle yaşadığı kırılmalardan İstanbul’un fethine uzanan stratejik hazırlıklara, saray teşkilatı ve Enderun sisteminden Rönesans ve Hurûfîlik gibi akımlara duyduğu entelektüel ilgilere, kurduğu kozmopolit tartışma çevrelerinden ölümünden sonra patlak veren veraset mücadelesine kadar geniş bir alanı kapsıyor.

İlber Ortaylı ile ofisinde buluştuk, Fatih’in yalnızca bir asker ya da fâtih değil, fikir ve kültür dünyasını dönüştüren bir hümanist olduğunu konuştuk. Ortaylı, onun entelektüel ilgilerinin salt kişisel bir merak değil, “kültürel bir yeniden inşa projesi” olduğunu vurguluyor. Ve Fatih’in esas farkını şu cümleyle özetliyor: “Sadece kendi zamanını değil, gelecek yüzyılları da etkilemiştir.”

Fatih’in portresinde şaşırtıcı birçok ayrıntı var. İlgimi en çok çeken ise, 1470 Akkerman Seferi sırasında verdiği şu emir: “Otlayan hayvanlara ilişmeyin, tarlaya girmeyin.” Savaşın ortasında bile hayvanların zarar görmemesi için özel emir vermesi, yalnızca bir komutan değil, ölçülü ve medeni bir yöneticiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bugün hâlâ savaşların gölgesinde çocuklar, siviller ve hayvanlar ölüyor; doğa tahrip ediliyor. Böyle bir çağda, adaleti sadece insana değil, tüm canlılara yaymaya çalışan bir 15. yüzyıl hükümdarını hatırlamak, tarih bilgisi kadar vicdan muhasebesi de gerektiriyor.

- Fatih Sultan Mehmed henüz 12 yaşındayken tahta çıktı. Ama kısa süre sonra vezirlerin kararıyla babası II. Murad yeniden çağrıldı. Sizce bu ilk iktidar deneyimi, Fatih’in ilerideki merkeziyetçi ve kuşkucu yönetim anlayışını nasıl etkiledi?

Fatih’in ilk cülusu bir travmadır. 12 yaşında bir çocuğu başa geçiriyorsunuz ama sonra “olmadı bu iş” deyip babasını geri çağırıyorsunuz. O yaşta bir hükümdarın zihninde bunun nasıl bir iz bıraktığını anlamak zor değil. Bu olay ona iktidarın ne kadar kırılgan olduğunu, devletin merkezinde zaafa yer olmadığını gösterdi. İkinci Murad, çok iyi bir komutandır; Varna Savaşı’nda da öyle bir mareşale ihtiyaç vardı. Ama bu deneyim, Fatih’in ileri yaşlarında kimseye alan bırakmayan bir merkeziyetçi siyaset geliştirmesine yol açtı. O artık kimsenin “bu iş çocuktur, yapamaz” demeye cesaret edemeyeceği bir otorite kurdu.

- Peki 19 yaşında ikinci kez tahta çıktığında, artık sadece genç bir hükümdar değil aynı zamanda vizyoner bir liderdi. Bu ikinci cülus nasıl bir kırılma anı yarattı?

1451’de tahta çıktığında artık bir çocuk değildi. 19 yaşında ama çok şey yaşamıştı. Birinci cülusu bir tür eğitimdi; ikincisi ise nihai sahne. Bu dönemde artık hiçbir şey tesadüfe bırakılmadı. Devletin başında mutlak otorite olmalıydı. Yalnızca bir padişah değil, büyük bir düzenin mimarı olarak hareket etti. Her kararı dikkatle tarttı. Mesela Veziriazam Çandarlı Halil Paşa’yı uzaklaştırması rastlantı değildir. İktidarını kendi elleriyle kurmak istedi. Bu, bir iktidar oyunudur ama aynı zamanda bir aklın inşasıdır.

- Fatih Sultan Mehmed’in annesi Hümâ Hatun’la ilişkisi nasıldı? Hümâ Hatun nasıl bir kadındı?

Hümâ Hatun hakkında elimizde çok az bilgi var. Menşei kesin olarak bilinmiyor; İtalyan, Fransız ya da Yahudi olabileceği yönünde farklı spekülasyonlar yapılmıştır ama bunlar tarihî belgelere dayanmıyor. Padişahın annesi olduğu kesin, fakat klasik Osmanlı harem sisteminin daha kurumsallaşmadığı bir döneme denk geliyor. Mezarı da kayıptır. Dolayısıyla ne kişiliği hakkında ne de oğluyla ilişkisine dair güvenilir bir bilgiye sahibiz.

- Fatih Sultan Mehmed’in küçük yaşta Arapça, Farsça, Latince ve Yunanca öğrenmesi bize neyi gösteriyor? Bu çok yönlü eğitim, nasıl bir imparatorluk anlayışına işaret ediyor?

Fatih’i sadece bir asker ya da bir fâtih olarak görmek büyük hata olur. O bir entelektüeldir. Arapça ve Farsçayı çok iyi biliyor, bu dillerde şiir yazıyor. Ama asıl dikkat çekici olan, Yunanca ve Latinceye olan ilgisidir. İlyada’yı okutuyor, tartışıyor. Enderun’da eski Yunanca öğretiliyor zaten. Hatta kendi özel sekreterini tutup İlyada’nın eski metnini dinlediği, notlar aldırdığı bilinir. Bu sadece bir merak değil; Batı dünyasıyla zihinsel bir temas kurma çabasıdır. Dönemin Avrupa’sında bile bu dilleri bilen çok az insan var. Pico della Mirandola, Reuchlin gibi büyük entelektüeller İbraniceye yöneliyor, ama Yunanca bilen yok denecek kadar az. Fatih’in böyle bir zihni donanımı vardı.O yüzden hep diyorum: Tam bir Rönesans hükümdarıdır. Ve bu yönüyle yalnızca Osmanlı’nın değil, dünya tarihinin yönünü tayin eden büyük bir imparatorluk mimarıdır.

- Fatih Sultan Mehmed’in sarayında yalnızca din âlimleri değil, Batılı filozoflar, Yahudi hekimler ve Bizanslı tarihçilerle de tartışmalar yürüttüğü biliniyor. İstanbul’da kurduğu bu “entelektüel topluluk” ne anlama geliyordu?

Bu topluluk bir meclis-i âyan değil elbette, ama bir tür entelektüel zemin var. Çünkü Fatih, sıradan bir hükümdar değil.........

© T24