Güle güle canım benim
Diğer
12 Haziran 2025
Sırrı Süreyya Önder
“Günde bir taşı binâ-yı ömrümün düştü yere,
Can yatur gâfil binâsı oldu virân bî-haber.
Dil bekâsın, dost fenâsın istedi mülk-i tenin,
Bir devâsız derde düştüm ah ki Lokmân bî-haber.
Bir ticaret kılmadım ben nakd-i ömr oldu hebâ,
Yola geldim lîk göçmüş cümle karbân bî-haber.
Çün “gel” oldu yalnız girdim yola tenhâ gârib,
Dîde giryân sine büryân akıl hayrân bî-haber.”
Babam, 13 Eylül 2024’te yayınlanan “Kuvvetli bir alkış ve fenomenler” yazısıyla onca karmaşanın, görüşmelerin, meclis nöbetlerinin arasında T24 yazarı olmuştu. Bu kararın ve isteğin arkasında ise birden fazla motivasyon vardı.
Birincisi, çok sevdiği dostlarının yapıtlarının ağız tadıyla değerlendirilmediğini düşünmesiydi. Sevdiği filmlere, şarkılara, kitaplara hakkını vermek istiyordu. Belki de bu yüzden ilk yazısı Berkun Oya’ya ve Oya’nın sinemasına karşı hissettiği heyecana adanmıştır.
İkinci yazı, ona yer yer kendi dedesini anımsatan başrolü ve içindeki aşk hikayesinin kırılganlığı sebebiyle Yılmaz Erdoğan’ın Ekşi Elmalar filmine adanmıştır. Üçüncü yazı “ağlamak gülmenin kardeşidir, ağlamayan gülemez ki” duygusunu ve babamın kimselerin pek bilmediği “yoksulluk ve dişsizlik” kombinasyonuna karşı hissettiği derin acıyı besleyen hikayesi ile Cem Yılmaz’ın “2 Arada” filmine adanmıştır.
Yılmaz Güney’in Umut’u, Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filmi, Kadir İnanır’ın babamca bir biyografisi, Ghobadi’nin doya doya anamızı ağlattığı Sarhoş Atlar’ı, Kandıra Cezaevi’ndeyken babama doğru ortopedik ayakkabıyı götüren dostu Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı, Uğur Yücel’in Yazı-Tura’sı, hemşehrimiz canımız merhum Kahtalı Mıçe’nin anıları ve son olarak da babamdan kısa bir süre önce kaybettiğimiz Volkan Konak’ı uğurlama yazısı…
İşte T24’teki tüm yazıları bu kadardı. Sinema yazmak üzere başladığı seri, taziye evine dönüşmeye başlamıştı ve bunu bilerek yapıyordu. Yaşam kadar ölümlerin de hakkını vermek isteğiydi bu.
Sıra geldi ikinci motivasyonuna. Özlem ve sıkıcılığın reddi.
Şöyle de diyebiliriz; Radikal’de yazdığı günlere duyduğu özlem ile siyaset konuşmaktan yaşadığı sıkıntının bir ilacı olmuştu bu iş.
Üstelik ben, eşim ve babamdan oluşan çekirdek grubumuz için de bir ritüele dönüşmüştü. Yazıyı yazıyor, daha bitirmeden bir telefon geliyor bize: “Evde misiniz, uyudunuz mu? Beş dakikaya sizdeyim.” Beş dakika sonra bir mesaj daha: “Kapııııı.”
Hiç sohbete muhabbete girmeden koltuğuna oturup yeni yazıyı bize sesli okuma ritüeli.
Arada kaçamak bir bakış atarak acaba beğendik mi diye kontrol, her seferinde ağlamamız ve ağlatmayı başardığından emin olunca gelen “haydi bir kahve yapın bana.”
Sonrası sınırsız dedikodu, sohbet ve YouTube’da en fazla 126 kişinin izlediği bir video açtırıp izletmesi, çok gülmemiz, çok güldüğümüzden emin olunca -gece 2 civarı- gelen; “haydi gençler ben kalkayım, yarın Ankara’ya gideceğim.”
Şimdi benzer bir yazıyı onun ardından yazdığıma inanamıyorum elbette. Hiç komik olmayan bir........© T24
