Tek başınalığın siyaseten kaybettirmediği bir hikaye de yazılabiliyormuş
Diğer
04 Kasım 2025
Selahattin Demirtaş
Selahattin Demirtaş, 31 Ekim’de T24’te yayımlanan yazısıyla 17 aydır süren sessizliğine son verdi. Geçen 17 ayda nelerin yaşandığını bir avazda sıralamak zor. Ancak görünen o ki Türkiye içinde ve dışında sersemletici hızda vuku bulan, yakın zaman kadar “asla olmaz” sanılan şeylerin hiçbiri Demirtaş’ın durduğu yeri değiştirmemiş, hatta pekiştirmiş. Demirtaş’ın kendine has siyasi hattı pekiştirip derinleştirmesine neden olan kilit konulardan en mühiminin, dikey olarak Türkiye toplumuna dayatılmaya devam edilen ‘Terörsüz Türkiye’ projesi olduğu gerçeği satırlarından adeta taşıyor. Bana kalırsa Selahattin Demirtaş ne bir naiflik içinde ne Abdullah Öcalan’ın ‘silahsızlandırma’ topuna girmeye çalışıyor ne de serbest kalabilmenin yolunu yapıyor. Demirtaş meydan okuyor evet… Ama bu meydan okumanın tek muhatabının Öcalan olmadığını, muhatabın Kürt siyasi hareketinin tüm aktörleri olduğunu anlamak hiç zor değil esasen.
Demirtaş’ın DEM Parti’ye yönelik eleştirilerinin zirvesini, 17 ay önce sessizliğe bürünmeden önce, 1 Haziran 2023’te meslektaşım İrfan Aktan’a verdiği son söyleşide görmüştük:
“Adaylarımızın ve seçilen arkadaşlarımızın hepsi de çok değerli, kıymetli yoldaşlardır fakat mesele onların kişiliğinden bağımsız bir iç demokrasi meselesidir. Bunca deneyimimize rağmen halen halk demokrasisini ve demokratik toplumu önemsememek teknik bir eksiklikten öte ideolojik sapmadır. Bunun sorumlusu da en başta parti yönetimidir… Bence tüm bu süreç için halka bir özür, özeleştiri borçları var.”
31 Ekim 2025 tarihli yazısında ise Demirtaş, DEM Parti’nin Öcalan’ın talimatlarıyla yürüyen bu son çözümün metodolojisinin adeta sorgusuz sualsiz bir uygulayıcısı haline gelmesine yönelik itirazını net biçimde ortaya koymuş oldu:
“İşin esası ideoloji, teori, norm değil duygudur. Kardeşlik önce duyguda kurulur, sonra Meclis onu norma, yasaya dönüştürür. Ortada duygu yokken yasa yapmaya kalkarsanız hem zorlanırsınız hem de halkın iradesinin tersine adım atmış olursunuz. Her şeyi getirip yasaya bağlamak ve sanki yasalar çıksa tüm sorunlar hemen o saat çözülecekmiş gibi bir beklentiye girmek büyük hatadır. Mesela Meclis yarın, “Kürtler ile Türkler kardeştir ve birbirlerini sevmek zorundadırlar” diye bir yasa yapsa mesele hallolur mu? Sabahına herkes birbirini sevmeye mi başlar?”
Demirtaş’ın sorularını yekten boşa düşürecek şeylerden biri pekâla yanıtı bilinen bir soru olarak denkleme dahil edilebilir:
“Devleti yönetenlerin memlekette kardeşlik havası estirmek gibi bir derdi mi var ki?”
Devleti yönetenlerin bugün bu tür motivasyonla hareket etmiyor olması, Kürt siyasi hareketini, hakiki bir barışın parametrelerini derin dondurucuya koyarak eldeki ‘mümkünler’le taktik kazanımlara odaklanmanın neden olabileceği uzun erimli yapısal krizlere iltihap taşımakta olduğunu görme mesuliyetinden azade kılmıyor.
Nitekim aslında Demirtaş’ın kamuoyuna son mektubunda söylemek istediği de bu. Ancak bu kez “Demokratik toplumu önemsememek teknik bir eksiklikten öte ideolojik sapmadır” gibi keskin bir cümle kurmaktan -stratejik bir tercih olarak- imtina ettiği ortada. Zira yıllardır hem Erdoğan’ın yakın çevresi tarafından hem de bizzat Öcalan tarafından 2013-2015 arasındaki çözüm sürecinin çökmesine neden olmakla suçlanıyor. Hatta Öcalan’ın Demirtaş’a yönelik bu eleştiriyi daha bir kaç ay önce, 6 Temmuz 2025’te, kendisini İmralı’da ziyaret eden DEM Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile konuşması esnasında yeniden gündeme getirdiğini sızdırılan görüşme notlarından........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d