menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eski Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar: Kürtler bu toplumun hamalı mı; hep önde olun demek haksızlık, herkes Kürtlerin vicdan bekçiliğini yapıyor! 

25 13
15.04.2025

Diğer

15 Nisan 2025

Candan Yıldız ve Mehmet Emin Aktar

Sykes-Picot anlaşmasıyla oluşan Orta Doğu’da oluşan statükonun sarsılma ihtimalinin bağlamlarından biri de Kürt meselesi.

Ulus devlet, bölgesel ve uluslararası bağlamıyla Kürt meselesinin Suriye özelinde statü kazanarak çözülmesi ihtimali, Devlet Bahçeli’nin öncülük ettiği süreçle doğrudan ilişkili.

Bahçeli’nin sürece ilişkin ‘acele edilmeli’ yaklaşımı, araya giren sağlık sorunları, 19 Mart sonrası sokaktaki protestolarının şaşkınlığı nedeniyle frenle karşılaşmıştı ama şimdi yeniden ‘acele’ ritmine dönülmüş durumda.

Tarihler veriliyor, yasal ve hukuki süreçlerin haziran ayı sonuna kadar tamamlanacağından bahsediliyor.

En azından Kürt toplumunun sürece dair rızasını alabilmek açısından güven artırıcı adımların atılabileceğinden söz ediliyor.

Hasta tutuklular meselesi, AYM ve AİHM kararlarına uyulması sonrası tahliyeler, kayyım meselesinin siyasi tutarlılık açısından hem DEM hem CHP’li belediyeler nezdinde çözülmesi ve Öcalan’ın sürecin siyasi yürütücülüğü konusundaki çalışma şartlarının iyileştirilmesi… Konuşulanlar bunlar…

Sürecin kontrollü ve sınırlı sayıda muhataplarla ilerlediği açık. Bu DEM’in siyaset alanını muhalefetle ortak siyaset üretme bağlamında daraltıyor. Demokratikleşme olmadan barış nasıl olacak sorusunu farklı versiyonlarla çoğaltıyor.

Bütün bunlar arasında Kürtler ne hissediyor ne düşünüyor soruları da önemli. Ömrünü siyasi davalara adayan, Kürt meselesinin eşitlik temelinde çözülmesini savunan, özel nedenlerle uzun süre konuşmayan eski Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar’a sordum.

Siz nasıl görüyorsunuz son süreci, Diyarbakır nasıl bakıyor?

Çok fazla bir heyecanla karşılandığını düşünmüyorum. 2015 sonrası Türkiye'de otoriterleşme var. Umutsuzluğun geliştiğini biliyoruz. Mücadele etmenin sonuç alıcı olmayacağına ilişkin bir inanç var sanki... Onun için toplum çok isteksiz. Çözüm olabileceğine inancı zayıfladı.

O açıdan bu sürecin bir adı yok. Aslında sahibi de yok. Çünkü bu süreci ilerletecek şey devletin kendisi. Öcalan'ın açıklamasından sonra, tek bir adım yok. Meclis'e sunulmuş bir yasa tasarısı bile yok. İnfaz yasasında bile bir değişikliğe gitmiyorsunuz.

DEM'in somut talepleri belli. Terörle Mücadele Kanunu'nda düzenleme, AYM ve AİHM kararlarına uyulması gibi... Ama anladığım kadarıyla bu süreç çatışma çözümleri süreçlerinden farklı olarak, güven artırıcı önlemlerin olduğu bir süreç değil...

Bunda da bir sürü kuşku var. Yani gerçekten böyle bir şey var mı? Öcalan böyle bir açıklamayı niye yaptı? Ne konuştular? Herkes bunu merak ediyor. Çünkü paylaşılmayan şey toplumda kuşku uyandırır haliyle...

Siz şeffaf olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Şeffaf değil tabii. İşte İmralı'ya birileri devletin postacısı gibi gidip geliyor. Bir heyet görüşüyor. Devlet seçiyor onu, devletin kontrolünden geçen bir açıklama sunuluyor ve sonra topluma diyorsunuz ki iyi bir şey olacak. Ama tabii ki bu meseleyi Orta Doğu'daki gelişmelerden bağımsız düşünmek mümkün değil. Şunu görmek gerekiyor. Son iki yılda İran olmadığı kadar zayıfladı. Son üç yılda Rusya olmadığı kadar zayıfladı aktör olarak. Suriye'de rejim çöktü. Şimdi ne olacağı belirsiz. Suriye bölünecek mi, konfederal bir yapı mı oluşacak, federal bir yapıyla bir arada mı kalacak. Hepsi belirsiz. Kaldı ki Suriye'nin belli parçalarını tutan gruplar da birbirlerinden tamamen zıt ideolojik bir bakışa sahipler.

Bunlar nasıl bir araya gelecek, çevre ülkeleri nasıl etkileyecek? Türkiye sonuçta yarı emperyal bir devlet. Birçok ülkede üsleri olan, müdahale eden, bölgesel bir güç. Yayılmak istiyor. Onu da yaptı. Türkiye bu konumunu da güçlendirmek istiyor. Suriye'deki gelişmelere de bir şekilde dahil olmak gerekiyor. Suriye Milli Ordusu üzerinden dahil olamadı çünkü o yapıyı HTŞ bile kabul etmiyor. Tasfiye edilmesi gerektiğini düşünüyor. Böyle olunca da Türkiye ya Kürtlerle anlaşacak. Oradan bir güç olarak girecek Suriye'ye... Ya da müdahale edecek.

Müdahale etmenin koşulları var mı?

Müdahalede........

© T24