menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bugün 24 Nisan!

32 61
24.04.2025

Diğer

Konuk Yazar

24 Nisan 2025

Üç taharri memuru 24 Nisan 1915 Cumartesi akşamı Elmadağ’da Yeni Nalbant Sokak, Karavela Apartmanı’ndaki bir dairenin kapısını çaldılar. Burada Lusavoriçyan Ermeni Katolik Okulunun müdürü, şair Taniel Varujan Çubukkâryan oturuyordu. Belki sofradan biraz önce kalkmışlardı, belki de Varujan “Ekmeğin Şarkısı” adıyla yayınlayacağı yeni şiirlerini gözden geçirmek üzere defterini açmış masasına oturmuştu. Misafir beklemedikleri için zil sesiyle irkilmişlerdir herhalde, bu saatte kapıyı çalan kim olabilirdi? Varujan kapıyı açtığında sivil memurlarla karşılaştı, içlerinden biri adını sorduktan sonra gayet nazikçe küçük bir mesele için karakola gelmesi gerektiğini, hemen geri döneceği için ev kıyafetlerini değiştirmesine bile gerek olmadığını söyledi. Taniel Varujan endişeyle ceketini giydi, endişe içindeki, üçüncü çocuklarına hamile karısı Araksi’yi, kızı Veronika ve oğlu Armen’i geride bırakarak polislerle birlikte evden ayrıldı. Şiir defterini elinden almışlardı.

Orta öğrenimini İstanbul'daki Ermeni Katolik okullarında tamamlayan Taniel Varujan, 1902’de Venedik’teki Murat-Rafaelyan Kolejine gönderildi. 1905’te de Gent Üniversitesinde siyaset bilimi, felsefe, sosyoloji, edebiyat ve ekonomi eğitimi aldı. Anadili dışında Fransızca, İtalyanca, Latince ve klasik Ermenice konuşuyordu. Gent’te işçi sınıfının çalışma koşullarını görerek komünist hareketten etkilendi. Yoksulluk, alın teri, emek, aşk ve yurtseverlik üstüne şiirler yazdı. 1 Mayıs 1912’de Azadamart gazetesinde yayınlanan bir şiirinin Osmanlı coğrafyasında yayınlanan ilk 1 Mayıs şiiri olduğu düşünülüyor.

Taniel Varujan karakola girdiğinde buraya “davet edilenlerin” kendisinden ibaret olmadığını, aralarında hekim, sanatçı, Meclis-i Mebusan mensubu, Mekteb-i Mülkiye hocası gibi birçok ünlü Ermeni aydınının bulunduğunu anlamıştı, daha sonra, Sultanahmet’teki hapishaneye ulaştığında da olayın boyutlarının çok büyük olduğunu kavrayacaktı.

Bu tutuklamalar, İttihat-Terakki hükümeti Dahiliye Nazırı Talât Paşa’nın 24 Nisan 1915 tarihli “... emniyet güçlerince tanınan önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanmaları, bulundukları yerlerde ikametlerinin devamında sakınca görülenlerin uygun görülecek yerlerde toplatılarak kaçmalarına meydan verilmemesi”ni isteyen emri gereğince, önceden hazırlanan bir listeye göre yapılıyordu.

İstanbul Ermenileri operasyonunu yürütenler arasında Emniyet-i Umumiye Müdürü İsmail Bey (Canbolat), İstanbul Polis Umum Müdürü Bedri Bey ve İstanbul Polis Umum Müdür Yardımcısı Mustafa Reşat (İmamoğlu) bulunuyordu.

İsmail Canbolat 1936’da Atatürk’e suikast düzenlediği iddiasıyla idam edilecektir. İstanbul Polis Umum Müdürü Bedri Bey 1 Kasım 1918’de Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Azmi Bey, Dr. Bahaeddin Şakir, Dr. Nazım ve Dr. Rusuhi beylerle birlikte bir Alman denizaltısına binerek yurt dışına kaçacak; Yardımcısı Mustafa Reşat (İmamoğlu) ise 1939-1943 yılları arasında iki dönem CHP İzmir Milletvekili olacaktır.

Tutuklananlar Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı Mehterhanesinin hapishaneye çevrilmesiyle oluşan Merkez Hapishanesine götürüldüler. Hapishanenin müdürü de işkenceciliğiyle tanınan İbrahim Hayri Bey’di.

Hapishane Müdürü İbrahim Hayri Bey Ermeni aydınlarının tutuklanmasından birkaç ay sonra tehcire tabi tutulan Ermenilerden geriye kalan malların ve gayrimenkullerin yönetilmesi için kurulan İzmit Emval-ı Metruke [terk edilmiş mülkler] Komisyonunun başkanlığına getirilecektir.

Taniel Varujan pazar gecesi herkesle birlikte hapishane avlusuna çıkarıldı. Adları okunanların ayrı bir yerde toplanmaları istenmişti. Tutukluların bir kısmı serbest bırakılacaklarını hayal etse de hapishane idaresi aslında Ayaş ve Çankırı’ya nakledilecek grupları oluşturmaktaydı. Varujan’ın kısmetine 126 kişilik Çankırı grubu düştü, 71 kişi de Ayaş’a sevkedilecekti.

Tutukluların bir bölümü otobüsle, bir bölümü de süngülü askerlerin nezaretinde yaya olarak Sarayburnu’nda bekletilen Şirket-i Hayriye’nin 67 numaralı Kalender vapuruna bindirildiler. Şairimizin yaya gönderilen grupta mı yoksa otobüsle nakledilenler arasında mı olduğunu bilemiyoruz. Vapur onları Haydarpaşa Garına götürecek, üç vagonlu bir tren de sürgün yerlerine ulaştıracaktı.

Bu deniz yolculuğu onları korkutmuş, acaba bizi denize mi atacaklar endişelerine yol açmıştı. Trene bindirildiklerinde rahat bir nefes aldılar. Yolculuk sırasında kimse yerinden kalkmayacak, vagon pencereleri açılmayacaktı. Yarı uyur yarı uyanık halde sabahı ettiler. Nereye gönderildiklerini bilmiyorlardı. İzmit’te kısa bir duraklamadan sonra tren yeniden hareket edince sürgün yerinin İzmit olabileceği beklentisi boşa çıktı. Eskişehir’e ulaştıklarında sabahın erken saatleri olmasına rağmen istasyon satıcılarla dolmuştu ama nedense hiçbir “yolcu” trenden inmiyordu.

Öğlen vakti Sincan İstasyonuna ulaştılar. Ayaş’a gönderilecek olanlar adları okunarak yük arabalarına aktarıldı. Çankırı hapishanesine gönderilecekler ise Ankara yönündeki yolculuklarını sürdürdürerek 26 Nisan’da Ankara’ya ulaştılar. Onları Çankırı’ya götürecek olan yük arabaları hazır bekliyordu; 42 arabalık bir konvoy........

© T24