Bir Su Öyküsü…
Diğer
04 Ekim 2025
Mehmet su deposunun dolmaya başladığını duyarak uyandı. Semtlerine 05.00-06.00 saatleri arasında su veriliyordu. Ama tüm musluklar açıldığı için tazyik çok zayıftı, bir saatlik sürede 300 litrelik deponun yarısı bile dolmayacaktı, neyse ki bu arada banyo küvetini doldurmayı da başarıyorlardı. Mehmet suyun cılız akışını dalgın gözlerle izlerken son yıllarda olup bitenleri düşünüyordu. Artık Beyşehir Gölü neredeyse bir su birikintisinden ibaretti. Anadolu’da onun gibi yüzlerce göl kuruyup gitmişti. Yeraltı sularının çekilişi, ovalarda açılan obruklar, azalan ırmak debileri, tarımda verimliliğin düşüşü, el yakan gıda fiyatları, orman yangınlarının gökyüzünü kararttığı yazlar… Her şey onun elli senelik ömrü içinde olup bitmişti. Artık çok az suyla yaşamaya mecburdular. Bütün gün kullanabilecekleri su 200 litreden ibaretti. Geçen yıl günlük su verme suresi üç saatken bu yıl bir saate düşmüştü. Üstelik bunun iki günde bir saate düşürüleceğine dair korkutucu söylentiler dolaşıyordu. Çamaşır-bulaşık makineleri kullanılamıyor, elle yıkama daha fazla su tüketimine neden oluyor, bu sular tuvalete dökmek için itinayla biriktiriliyordu. Artık uzun aralıklarla, büyük büyük annelerinin zamanındaki gibi tasla dökünerek yıkanılıyordu.
Su kıtlığı tankerle su satanların ortaya çıkmasına neden olmuştu. Ancak tankerler barajlardan su çektikleri için belediye jandarmadan yardım istemiş, barajların çevresinde devriyeler dolaşmaya başlamıştı. Ama kaynağı belirsiz sular satılmaya devam ediliyor, insanlar da çaresizlik içinde bunlara fahiş bedeller ödüyordu. Tankerlerden en çok on litrelik bidonlarla su alınabiliyordu. Orta boy bir tanker de ancak bin kişiye su verebiliyordu, oysa kuyruklarda en az iki bin kişi oluyordu. Bir aileden beş kişinin art arda dizilmesine itiraz ediliyor, yer yer ağız dalaşları ve itişmeler görülüyordu.
Şehrin az sayıdaki bahçeli evlerindeki kuyular, susuzluktan kıvranan insanların hedefi haline gelmişti. Kuyu sahipleri bahçelerinde silahla nöbet tutuyor, sularını kimseye kaptırmamaya çalışıyordu. Ama bu kuyulu evlerin önünde bağırış çağırış, kavga gürültü hiç eksik olmuyordu. Perşembepazarı’ndaki bazı dükkânlar “kuyu avcılarının” tarassut mevkiilerine dönüşmüştü. Kuyu sahipleri, bozulan pombaların yerine yenilerini alırken takip edilme korkusuyla kuşkulu gözlerle etrafı tarıyordu. Kuyu avcıları pompa satın alanları evlerine kadar takip ediyor ve sudan pay almak için kuyu sahiplerine baskı yapıyordu. Artık yerel mafya için yeni bir haraç alanı oluşmuştu. Su payı karşılığında kuyuları korumayı üstlenmekti bu.
Yetersiz temizlik nedeniyle salgın hastalıklar ciddi boyutlardaydı. Temizliğe ayrılan her damla bir lüks haline gelmişti. İnsanlar aman su harcamayayım diye ellerini yıkamaktan bile çekiniyordu. Sonunda yetersiz su kullanımı ile kaynağı belirsiz sular tifo ve kolera gibi bağırsak enfeksiyonların hızla yayılmasına neden oldu.
Susuz şehirlerden kaçış giderek artıyordu. Susuzluk, ülkenin her köşesini çepeçevre sarmış, İç Anadolu çölleşmiş, Doğu Karadeniz'in yemyeşil dağları dışında kaçacak yer kalmamıştı. Suya ulaşmaya çalışanların uzun araç kuyrukları umutla kuzeye doğru ilerliyordu. Doğu Karadeniz halkı bu ağır göç baskısı altında bunalmıştı. Konut sıkıntısı had safhaya ulaşmış, kiralar ödeme güçlerini aşmış, artan talep gıda fiyatlarını zıplatmış, işizlik çoğalmıştı. Yerel halk göçü sınırlamak için örgütlenmeye başlamış, hatta kent girişlerine “Karadenizli olmayan giremez” tabelaları konulmuştu. Güç bela bu kentlere ulaşabilen “su mültecileri” bir zamanlar Suriyeli mültecilere reva görülen dışlayıcı ve aşağılayıcı davranışların yeni muhatapları oluyordu.
Büyük su kıtlığı borsaya da yansıyarak yeni yatırım araçları yaratmıştı. İlk adım vadeli su işlemleriyle gelmişti. Bir metreküp su, sözleşmeyle üç ay sonrasına satılıyor, büyük şirketler ve zengin aileler yarının suyunu bugünden garanti altına alıyordu. Finans kanallarında dönen reklamlarda, sabah güneşinde parlayan bir damla suyla birlikte şu sözler yankılanıyordu: “Yarının suyunu bugünden al.” Ardından su opsiyonları piyasaya sürüldü. Bunlar bir çeşit felaket sigortasıydı. Eğer kuraklık şiddetlenirse fiyatlar katlanacak, ama opsiyon sahibi suyu bugünkü fiyatla alabilecekti.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d