Zeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek
Diğer
29 Eylül 2025
Zeytinlik
Bu topraklarda zeytin ağacı yalnızca tarımsal üretim değil, bir yaşam biçimi. Ege’de, Akdeniz’de köylünün geçim kaynağı ama aynı zamanda kültürel belleğin simgesi. Ancak son yıllarda defalarca gündeme gelen “zeytin yasası değişiklikleri”, enerji ve maden yatırımlarına alan açmak için zeytinliklerin sınırlarını gevşetmeye, zeytin ağacı katliamına gerekçe üretiyor. Bir yandan köylünün geçim ağacı sözde bir başka ekonomik üretim uğruna feda ediliyor. Bir yandan bu toprakların kültürel belleği yok ediliyor. Bugünün hoyratlığıyla memleketin geleceği sökülüyor. Zeytin ağacına dokunmak, aslında toplumsal belleğe dokunmak gibi. Çünkü zeytin, Anadolu’daki on iki bin yıllık geçmişin ve geleceğin sembolü.
Muğla’daki Akbelen ormanları çevresinde kömür madeni genişletme girişimi, yalnızca yerel bir doğa mücadelesi olarak başlamadı; kısa sürede ülke çapında sembolik bir direnişe dönüştü. Çünkü Akbelen, “Kömür için orman feda edilir mi?” sorusunu hepimizin önüne koydu. Bir yanda enerji ihtiyacı söylemiyle kömür çıkarılmasını savunan iktidar, diğer yanda ormanlarını savunan köylüler ve çevreciler...
Zeytin yasası ve Akbelen direnişi Türkiye’de çevre mücadelesinin yalnızca doğayı korumak değil, aynı zamanda demokrasi ve yaşam hakkı mücadelesi olduğunu gösteriyor. Yavaş yavaş bir direniş belleği oluşuyor: Kaz Dağları, Cerattepe, İkizdere, Akbelen… Zeytin yasası kalkınma uğruna kültürel belleğin ve geçim kaynaklarının göz ardı edilmesini sembolleştirdi. Akbelen köylülerinin mücadelesi doğanın korunmasıyla demokrasinin korunmasının aynı anda mümkün olduğunu hatırlattı. Bu iki örnek bize şunu söylüyor: Türkiye’nin enerji ve maden politikaları, yalnızca ekonomik ve teknik değil, aynı zamanda kültürel ve demokratik bir meseledir.
Aslında bu mesele etrafında yine aynı soruyla yüzleşiyoruz: Para mı, doğa mı? Enerji faturaları mı, zeytin ağaçları mı? Kömür mü, orman mı? Kalkınma mı, çevre mi?
Bu sorular yalnızca ekonomik ve teknik tercihler değil. Aslında toplumun geleceğe dair güvenini, devletle ilişkisini, kendi yaşamına sahip çıkma iradesini gösteren aynalar. Son yıllarda yapılan araştırmalar, zeytin yasası tartışmaları ve Akbelen direnişi, hep aynı fotoğrafı önümüze koyuyor: Türkiye toplumu bilgi eksikliği, güven kaybı ve umut yoksunluğu içinde, kendi geleceğini göremiyor. Toplum iklim değişikliğini, doğa felaketlerini, hava ve su kirliliği gibi meseleleri biliyor. Buna karşılık gündelik yaşamı radikal biçimde etkileyen gıda erişimi, enerji kaynağı, göç, deniz seviyesi yükselmesi gibi meseleleri daha az biliyor. Aynı bilgisizlik madenlerde de var. Altın madenlerinde kullanılan siyanürün gerçek risklerini bilen çok az kişi var.
Toplumun bilgisi ve farkındalığı kendi deneyimi üzerinden ve doğrudan kendi yaşamına değen sorunlardan biçimleniyor. O nedenle bu topraklarda, kendi yaşamında sıkça yaşamakta olduğu sıcaklık artışının, yağışlardaki azalmanın, kuraklığın, temiz suya erişim sorunlarının toplum farkında, duyarlılığı da yüksek. Toplumun hemen her sınıfsal, kültürel, demografik kesimi kendini bu meselelere karşı son derece kırılgan hissediyor. Öte yandan bilgi eksikliği yurttaşı edilgen hale getiriyor. Ta ki Akbelen’de, Kaz Dağları’nda olduğu gibi olan bitenin doğrudan kendi yaşamına, hanesine yönelik........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d