Dünya, çoklu krizlerden yeni bir küresel ütopyayla çıkabilir mi?
Diğer
18 Mart 2025
Dünya Ekonomik Forumu Küresel Risk Algısı 2024 anketine katılanların yüzde 54’ü önümüzdeki iki yıl için istikrarsızlık, yüzde 30’a yakını ise ‘türbülans’ bekliyor. Sakin ve istikrarlı bir iki yıl bekleyenlerin oranı sadece yüzde 16. Yine 113 ülkede 11 bin iş dünyası lideri ile gerçekleştirilen bir başka anketin bulgularına göre Türkiye için belirlenen ilk beş risk şöyle: Ekonomik gerileme, zorunlu göç, gelir ve refah eşitsizliği, sosyal uyumun bozulması ve sansür…
Bildiğimiz tüm sistemler, kurum ve kurallar krizde. Esas itibarıyla insanlığın şimdiye dek geliştirebildiği hayat biçimi ve hayatı yönetmek için tasarladığı sistemler varoluşsal tehditlerle karşı karşıya.
İklim değişikliği, yaklaşan gıda ve su krizleri, çevre problemleri gibi devasa küresel meseleler üretim ve tüketim krizleri üretiyor. Sanayi toplumunun üretim modeli her bir ürün ve hizmeti en küçük parçaya indirgemek, standartlaştırmak ve bu sayede çok büyük ölçeklerde üretmek ve tüketmek üzerine kurulu. Bu modelin yaslandığı temel varsayımlardan biri gezegenin kaynaklarının sonsuz olduğuydu. Oysa sonsuz değil. Bir yandan kaynakları hızlıca tüketirken diğer yandan üretim ve tüketim modellerimizle gezegeni kirletiyoruz.
Tüm bu süreç bildiğimiz üretim ve tüketim modellerini değişime zorluyor. Şimdilik başarılabilen doğal enerji kaynaklarına dönüş ve doğal yerine sentetik malzemelere geçiş.
Benzer bir süreç teknolojik sıçramayla beraber de yaşanıyor. Teknoloji bir yandan bilimi, diğer yandan bildiğimiz tüm hayat biçimlerini değiştiriyor. Teknoloji hayatı zaman ve mekân kısıtından kurtarırken iletişimden ilişkilere bildiğimiz tüm formları değişime zorluyor. Zaman ve mekândan kurtulmuş, bir bakıma yerçekimsiz ve sürtünmesiz kalmış gündelik hayat çılgın bir hıza kavuşuyor. Mesai kavramından arkadaşlık kavramına, dayanıklılıktan hiyerarşiye bilindik formlar, kavramlar, ölçüler bu hız nedeniyle darmaduman oluyor.
Bu yeni hayatın temel karakteristiği çok aktörlü, çok boyutlu, çok katmanlı oluşu. Tam da bu nedenle belirsizlik ve karmaşıklık esaslı. Halbuki bildiğimiz tüm örgütlenme modelleri, devletten şirkete, kültürel kimliklerden sivil toplum örgütlerine, hepsi belirlilik üzerine kurulu. Elbette tüm bu modellerin bir hiyerarşisi, omurgası, kuralları var. Sorun şu ki bugünün zaman ve mekândan kurtulmuş, neredeyse sonsuz bir hıza ve zamansızlığa ulaşmış hayat ritmine elimizdeki modeller yetmiyor.
Hayatın her alanında teknolojik sıçramanın ürettiği risk ve fırsatlara, insan ve toplum naturasındaki değişimlere uyumlanmamız gerektiği açık.
Son yılların tüm değişim, dönüşüm tartışmalarının altında bu gereklilik hatta zorunluluk var aslında.
Yeni bir çağın kurumlarını, kurallarını inşa etmek için yeni bir küresel ütopyaya ve elbette bu yeni ütopyanın taşıyıcısı bilime ve siyasete ihtiyacımız var.
Yeni küresel siyasetin önünde üç zihni mesele var. Birincisi, çağ değişimini dayatan böylesi köklü değişiklik gerekliliği konusunda henüz bir geniş mutabakat yok. Aksine Trump örneğinde gördüğümüz gibi gezegenin ürettiği sorunları hafife almak, küresel ortak çabalardan vazgeçmek gibi eğilimler daha baskın hale geliyor.
İkincisi, küresel meseleleri yönetme kapasitesi ve mahareti olan küresel kurumlar ve kurallar yok ortada.
Birleşmiş Milletler’den Dünya........
© T24
